https://www.irfangazetesi.com/files/uploads/user/-9a6b04b364.jpg
RIFAT MERTOĞLU

Fırat sırtlarında bir kartal yuvası: Şevreşiler - Nigit

07-12-2020 02:54

Desman'dan sonra  Nigit yoluna sapıyoruz. Ketine sapağından Fırat'a doğru gidiyoruz. Tam tepede bir kartalı andıran kocaman kayanın yanında duruyoruz. Buradan Nigit'i, muhteşem güzelliğiyle Fırat'ı, karşı yakada yamaca serilmiş Gerger'i izliyoruz uzun süre. Dağlar keskin bıçakla kesilmiş gibi dimdik. Kanyonlar artarda dizilmiş. İnsan bu güzel manzarayı görünce ayrılmak istemiyor buradan. Araçtan inip yürüyoruz. Durmadan fotoğraf çekiyoruz. Altında durduğumuz dağın üstünde bir kale var, kalenin altında küçük odalar, mağaralar; ama oraya çıkmamız mümkün değil. Koçali abi, (Aymaz) "Bir gün tekrar geleceğim, o mağaraların içine mutlaka gireceğim," diyor. Ben de görmek istiyorum ama akşam olmak üzere güneş son ışıklarını Gerger'den Fırat üzerine bırakmış, yorgun bir yolcu gibi karşı dağlara yaslanmış, battı batacak. Oysa mağaralara çıkmak yarım günümüzü alacak, başka bir gün görmeyi umut ederek Nigit'e doğru yavaşça yürüyoruz. Nigit, 5-6 haneli bir köy. Bazı köylüler bir traktörün kasasını suyla doldurmuş, içine ilaç katarak, koyunları, keçileri ilaçlı suya daldırıp çıkarıyorlar. Bir delikanlı elinde sürahi ile bize doğru koşuyor,  "Buyrun, gelin suyumuzu, çayımızı için" diyor. Getirdiği sudan içiyoruz, çaya kalamayacağımızı söyleyerek, teşekkür ediyoruz.
Nigit, değişik ailelerin yaşadığı bir köy. Birçoğu şu anda Siverek merkezine yerleşmiş, orada yaşıyor. Beganlar, Tulukanlar, Çelanlar, Alikanlar ve Cahfolar  buradaki belli başlı ailelerdir. Mahmudé Alikan'a göre; Nigit'te yaşayan aileler Şevreşiler olarak anılmaktadırlar. Şevreşiler; aslen Bingöl'ün Genç ilçesindendirler.  Rivayete göre, tarihte Genç ilçesine bir Osmanlı paşası gelir. Bu paşa uçkuruna düşkün biridir.  Yörede ne kadar genç ve güzel kız varsa, hangisine gönlü kayarsa kendisine istemekte, haremine almaktadır.  Şevreşilerin ataları olan ailede de 6 erkek kardeş, bir de kız varmış. Paşa bu kızı görünce ona aşık oluyor, gelip babalarından istiyor. Ancak erkek kardeşleri bu duruma razı değildir, kız kardeşlerini paşaya vermek istememektedirler. Bir plan yaparlar, plana göre en küçük kardeş, kız kardeşinin elbiselerini giyecek paşayı bekleyecek, diğerleri de o yöreden kaçacaklardır. Küçük kardeş, "Eğer, paşayı öldürüp kaçabilirsem, gelir sizleri bulurum. Gelirsem gece gelirim, ama aramızda bir parola belirleyelim, gece gelirsem bu parolayı söylerim beni yanınıza alırsınız, parolayı söylemeyeni içinize almayın" demiş. Parola şöyledir;
"Şeva reş,
Şuva reş,
Mıya qer,
Berx lı ber"
Yani; "Gece karanlık, Tarla karanlık, Kara bir koyun, kuzusu önünde"
Rivayete göre, küçük kardeş Osmanlı paşasını öldürüyor ve kaçıyor. Kardeşlerini bir daha bulamıyor, onun izi Erzurum'a dayanıyor. Diğer kardeşler ise, Siverek'e geliyorlar, Karakeçi'ye yerleşiyorlar. Ancak geldikleri yer, keskin uçurumları, yalçın dağları olan bir yerdir, Karakeçi'nin ova toprağına alışamıyorlar. Gelip Nigit'e yerleşiyorlar. Bir gün kardeşlerinin geleceğini umut ederek parolayı sürekli tekrarlıyorlar. Böylece civarda isimleri Şevreşiler olarak kalıyor. Parolaları halen orada yaşayanların dilindedir. "Şeva reş, şuva reş, mıya qer, berx lı ber…"
Cennetin diğer adı: Ketine
"Ketine vacı şo…"
Çocukluğumda çok duyardım;  Bucak mıntıkasında adı en çok duyulan aileler için "Kel- Ğel-Çel"  lakabı kullanılırdı. Yani Kelexanlılar, Ğelikanlılar ve Çelanlar. Yukarıdan Nigit'e baktığımda bir kez daha "Kel-Ğel-Çel" deyimini anımsadım. Bir kartal kafasını andıran Nigit kalesini ardımızda bırakıp bu kez Ketine yoluna sapıyoruz. Köylülerin "Çuran" dedikleri çeşme başında arabadan iniyoruz.  Bir dağın yamacına kurulmuş Ketine. Üst taraflarda omuz omuza vermiş evler, alt taraflarda ise, cenneti andıran bağlar, bahçeler, bostanlar…   Her yan nar ağaçlarıyla süslü. Ketine narı yörenin en meşhur narıdır. Hastalar için Ankara, İzmir, İstanbul hatta Avrupa'ya bile gönderilmektedir narlar. Kadınlar, yaşlılar akşam güneşini duvar  diplerinde sohbet ederek karşılıyorlar. Çocuklar eşekleriyle çeşme başında toplanmış, evlere su taşıma telaşındalar. Koçali abi ile Deniz Uğurlu bu muhteşem manzarayı kaçırmamak için durmadan fotoğraf çekiyorlar.
Ketine aslında bir Ermeni köyüdür. Ancak çok eski zamanlarda gelip köye yerleşen Kalender,  Gazanfer ve Pirvi isimli üç kardeşin torunlarının oluşturduğu aileler yaşamaktadır şimdilerde. Yörenin en kalabalık köyüdür. Eskiden, taşımacılığın Thames kamyonlarla yapıldığı yıllarda yol Çuran'da biterdi. Kamyon Çuran'ın başında durur, köylüler iner, kendi köylerine katırları veya atlarıyla giderlerdi. Bütün günlük haberler de çurandan yayılırdı. Dedikodunun, sohbetin merkeziydi çuran. Desman, Nigit, Kılgan, Kellexan, Cikan, Miyadun köylüleri curanın başına toplanır, burada hal hatır sorar, kamyona binerek şehre giderdi.
Ketine eskiden beri bağlarıyla, bahçeleriyle, narlarıyla, ağaçlarıyla ünlü bir köydü. Köyle ilgili halen söylenen bir rivayet vardır. Rivayete göre, bir cuma günü atıyla  Divan'a giden bir Ketineli  namaz için camiye gider. Camide imam cennetin güzelliklerinden bahsetmektedir. Cennetteki ağaçları, gülleri, pınarları, yeşillikleri, bağları, bahçeleri uzun uzadıya anlatmaktadır. Sonunda Ketineli dayanmaz hocaya şöyle der: "Xoca, hend derk mekı loo, Ketine vacı şo…" (Hoca çok uzatma, Ketine söyle, geç…)
Bozuk yolunu ve içme su sorununu saymazsak Ketine gerçekten de cennet gibi… İnsanların büyük mücadelelerle, doğaya karşı verdikleri zorlu savaşlarla oluşturulmuş bir cennet.  Bundan sonraki güzergahımız Hop köyü. Geceye kalmadan oraya ulaşmanın yolunu arıyoruz. Ketine'den çıktıktan sonra bir kavşağa giriyoruz. Köy levhaları yine yok. Nereden nasıl gideceğimizi bilmiyoruz. Rastgele yollardan birine sapıyoruz. Şansımız yaver giderse akşam yemeğini Hop'ta yiyeceğiz.

Neler Söylendi?