Son baharın gelişi ağaçların sararmış yapraklarının küçük bir esintinin etkisiyle düşüşünden beli oluyor. Yer çekiminin gücüyle düşen her yaprak tekrar toprak anayla buluşuyor, tıpkı tüm insanların ve diğer canlıların toprakla buluşması gibi.
Sana niye öyle baktım?...
Yaşantım boyunca, senin gibi kimse bana saf ve çıkarsız bakmadı, hiç kimse gözleriyle senin gözlerinin dediği gibi’’seni ölümüne seviyorum’’demedi. Bakışların bana ölmüş annemin sevgi bakışlarını hatırlatıyor. Bakışların çocuksu ve saf olduğu kadar, bir sevgilinin bakışlarından daha sevecen bakıyor gözlerime. Karşımda sen, yeni yetme, toy bir çınar ağacı misali dururken, sararmış yapraklarını tutacak mecali kalmamış, rüzgârın etkisiyle bırakıveriyorsun dalından sarmış yaprağını. Düşen her yaparak bana ölümü hatırlatıyor, ne tuhaf çelişki; gözlerinden yaşamın, sevecenliğini ve enerjisini beyin gücümle gözlerime doldururken, gülümsemelerin bana hayat verirken çınardan düşen her yaprak bana ölümü hatırlatıyor, bu Siverek akşamlarında.
Sana niye öyle baktım?...
Bu son bahar gününde, kuşların sesleri arasında ve gözlerine bakarken ölümcül bir ayrılık hissi doluyor yüreğime! Sanki birazdan ölecekmişim gibi bir his içimde, sessizce büyüyor. Sen’’Bana neden öyle bakıyorsun?’’ Dedikçe yüzünün şeklini çiziyorum beynime. Beynimde tatlı, çocuksu ve masum yüzün. Yüzünün her çizgisi kanaviçe işler gibi işliyorum yüreğimin orta yerine. Gözlerimle gözlerini esir almak istiyorum, sanki bir idam mahkûmunun son arzusu gibi, gözlerinin gözlerimin hapsinde kalmasını istiyorum.
Sana niye öyle baktım?...
Tıpkı, şu karşımda duran genç çınar gibisin; daha yeni buluşmuşsun toprakla, ben ise kök yaşlılığındayım. Yaşadığım acılar kurtlaşmış kemiriyor içimi. Oysa sen yolun başında hayata gülümseyerek yürürken, benim aklımda senden ayrılma korkusu! Ölüm gerçek biliyorum, bu sondan kaçmak nafile, korkum Azrail’in ruhuma misafirliğinden değil, senden kopup gitmektir bu hayata... Onun için ölümüne bakıyorum gözlerine, bunu bana çok görme bırak doyasıya bakayım gözlerinin içinde öleyim…
Sana niye öyle baktım?...
Bu gün ölecekmişim gibi bir his oturdu yüreğime, ah.. keşke çıkarsalar takvim yapraklarından, şu son baharları. Ya sen… Daha ömrünün baharındayken, nasıl seve bildin, bir cesedi. Beynimde çelişkiler fırtınası, bir yandan sevgi yağmurları damlıyor yüreğime, bir yandan ölümün soğuk rüzgârı esiyor. Sen gözlerinle yaşama merhaba derken, ben ölümümü görüyorum gözlerinde. Ne tuhaf çeliş ki, yaşam dolu gözlerde ölümün fotoğrafını görmek.
Sana niye öyle baktım?...
Ölümdür bu, hiç belli olmaz? Bir daha böyle sevecen bir gözle göz göze gelemem. Bu güne kadar senin kadar hiç kimse sevgiyle bakmadı şu ihanet tanığı gözlerime. Kızma ne olur acelen yoksa bu gün hiç gitme yanımda kal. Bırak işi gücü, dur öyle bakayım gözlerine.
Kızıyorsun! Dur gitme ne olur! Bakma öyle suskun kaldığıma, yağmurlar yağıyor gözlerimden sen görmüyorsun. Kızma ve gözlerini gözlerimden kaçırma, bak ağalarım şimdi annesinin azarladığı çocuk gibi. Sen sustuğumu sanıyorsun oysa ben içimden usta şair Emre Alkan’ın Son bahar ve ölüm şiirini okuyorum.
Bana seni ne zaman sevmekten vazgeçeceğimi sorma! Zira ne zaman öleceğimi bilemiyorum....
Göçüp gittikten sonra beni anlaman çok geçmiş olacak
Vicdanın varsa taş kalbinde, ihanetin elbet boğacak
Cenazem dururken kalafatta, imam önde cemaat ayakta
Hani sorar ya nasıldı diye? İhanetin bitmeyen kurbanıydı deyin
Bak yapraklarını dökmeye başladı ağaçlar
Sonbaharı yaşıyor artık sevdalar
Uçurtmalar gibi salındı mı umutlar
Cennet kapısında bir hoş sedaydı deyin
Gecelerin kardeşi, gönüllerin şairiydi deyin
Dost`a dost`tu düşmana düşman olamadı deyin
Her şeyi afederdi oysa buna dayanamadı yüreği
Gönül penceresi ihanete kapalıydı deyin’’
Evet sevgili; hatasıyla, sevabıyla son bulurken bu hayat, yaşamda en çok dost hançeri yaraladı diyerek iki kürek toprakta sen at gözlerimin içine..
Unuturum diye korkma öyle bakma diyordun ya işte o zaman gözlerini çizdim yüreğime, Ahirette meleklere anlatırım gözlerinin güzelliğini.