DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
ARMANC AŞİRAN
ARMANC AŞİRAN
Giriş Tarihi : 06-05-2017 00:57

BİR KASABA HİKAYESİ

 -I-

Az ötede, Doktor Serdar kaykı bir kaya parçasının üzerine oturmuş, ağlamaklı, beti benzi atmış, telaşlı, saçı başı dağınık, titremeli bir şekilde karşımda durmaktaydı. Aslında karşımda durmaktaydı diyorum da, tam da öyle değil. Bendeniz alacalı bulacalı balkonumda demli bir çay keyfi yaparken, korkulukların arkasında onu gördüydüm. Ay ışığı apak bir gülümseme yayarken yeryüzüne şu saatlerde, birde kasabanın alev topu misali sokak lambaları olmasa, zor görürdüm ya… Bizim bu Doktorun (tabi sonrası "bizim" olmaktan çıktı) isminin kıçında "Bey" kelimesi de eksik olmazdı. Zamanla "bey" silindi. Hatta "doktor" bile denmez oldu. Küçük kasabamız kendisinden illallah ettikten sonra bir boşluk anında onu aforoz edip, hayatından tamamen dışarı kustu. Şimdi sevgili okuyucum "Tıbbiye diploması olduktan sonra…" deyiverecek. Ama her şey diploma değildir. En azından her şeyin diploma olmadığını bu Serdar'ın başına gelenlerden sonra ben de anlamış oldum. Hatta tüm kasaba anladı. Kasaba da neymiş, ülke, dünya, tekmil feza… Peki, neymiş de bu zat, bu "unvanlarını" yitirmiş, apoletleri sökülmüş bir general gibi böylesi değişik bir yazının içerisinde yer almakta? Evet, diyebilirsiniz ki "değeri olmasaydı şuan bu sayfalarda kendisiyle karşılaşmazdık". Haklısınız. Ama değerli olan her şey veya şöyle diyelim, bir şeyin değerli olması onun yazıya ilham kaynağı olduğu anlamına gelmez. Anlamını yada anlamsızlığını güçlü kılmaz. Açıkçası bu yazının içini doldurmaya çalışırken zoraki de gitmiyorum; kendisinden nefret bile etmiyorum. Hissizleşmenin ne olduğunu pekala asıl şimdi biliyorum. Siz sadece buraya kadar yazdıklarımla kendisiyle "karşılaştınız" o kadar. Siteminizi anlayabiliyorum. İsterseniz (kafam çakırkeyif ve mükemmel bir yazma isteği var içimde) bu zatı sizinle "tanıştırayım". Bana ve sevecen kasabamıza hak vereceksiniz. Bende istek sizde de merak var iken, yazının sonunu getirmem kaçınılmaz, bu açık. Fazla uzatmayayım ve şöyle bir başlangıç yapayım:

Kendisi benim çocukluk arkadaşım olur. Çiçek bozuğu teni, kemeri düzgün bir burnu, saçı kahverengi olmasına rağmen kaşları siyaha çalan, gözleri çivit mürekkep renginde fakat fır dönen (fır dönmekten kastım kurnazlığı değil, zekiliğidir), dudakları solgun kırmızı, kulakları ense dibinden kopuk-adeta kepçeyi andıran, uzun boylu, zayıfça, kalın çerçeve ve epeyce büyük numara kadraj gözlüğüyle (zamanında) efendi, uslu, kendi halinde, kimseye zararı olmayan ve bir o kadar da maddiyata önem vermeyen hatta diyebilirim ki "doğa edebinde", tabiatın zeka parçası; yapmacıklıktan uzak biriydi. Bizler sınıfça kendisini örnek almaya çalışır, öyle ki mimik ve jestlerini tüm doğallığıyla içimize sindirirdik. Ailesinin üç numaralı çocuğu olmakla birlikte-ikisi kız idi- yedi kardeştiler. Annesi veremden ötürü erken yaşta vefat etmiş, babaları da annelerinin misyonunu üstüne alıp hem anneleri hem de babaları olmuştu. Babasının ismi Mustafa'ydı. Mustafa amca bizim okulun hademeliğini yapardı. Kendi halinde, gariban denilen türden biriydi. Kazandığı birkaç kuruşu elinden geldiğince üç numaralıya emek eder dururdu. Diğer çocuklarından kız olanları evliydi. Onları "yabancı damatlara" verdikten sonra bir daha da yüzlerini görmemiş, özel zamanlarda da unutulmamış tabi, postacının bu günlerde (yılbaşı ve bayram zamanları) kartpostallarla kapısını çalmasıyla kendilerini hatırlatıp durmuşlardı. Yine de içinde bitmek bilmez bir özlem ile yanıp tutuşan baba, günün birinde muhakkak kızlarının yüzlerini yeniden göreceği ümidiyle yanıp tutuşmaktaydı. Erkek çocuklarına gelince (malum doktoru artık biliyorsunuz, kendisi babasının çalışmış olduğu okulda öğrencilik sürdürmekteydi) hiç biri de bir baltaya sap olmamıştı. Boş gezenin boş kalfaları gibiydiler. Kirli işler çevirenler de vardı aralarında. Esrar işine kapılanlar, hatta yoldan tamamen çıkıp kirli işleri hayatına alanlar. Fakat dört numara biraz daha usluydu. Üstelik Serdar'ın bir küçüğüydü. Usluluğu efendiliğinden değil aptallığından gelmekteydi. Serdar'ın tersi, ama doğal alık bir hali vardı. Serdar ebeveynlerinin genlerinin tam yapılı kromozomunun sağlam, atalarından birinin zekiliğini "şans eseri" nasıl etine almışsa, o da aynı şekilde atalarından birinin aptallığını şans eseri etine almıştı. Bilirsiniz, bu tarz durumlar yaygındır; her ailenin bir aptalı, bir de akıllısı olur. Yani ortalama ailelerin zekası ortalama bir şansın ilginç devinimi anında sükun edip tekerrür eder ve çocuklardan birisi sivrilerek öne çıkar. Onun için bu yazacaklarımın tamamlayıcı elemanlarından biri de şu dört numaralı oluversin. Nede olsa ileride onun da ismi sayfa aralarında geçecek pek çok defa.

Sevgili okuyucu, sizi sıkmak istemiyorum. Başım mükemmel dönüyor. Ama yine de içimdeki coşkuya engel olamıyorum. Ahh okuyucu ahhh, yukarılarda bir yerlerde "giriş" yaptık diye yazmıştım da, yanlış yazmışım. Ellerim kırılsaydı da giriş yaptık diye yazmasaydım! Anlat anlat bitmez. Güzel kasabamızın başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Hoş, tavuk piştikten sonra da anlamlıdır, yersin, tadına doyum olmaz. Ama şu Üç ve Dört numara var yaa! Tanrım! Sabredin, sabredin sevgili okuyucu, size bir güzel yazacağım, sıralayacağım. Dedim ya, kafam hoş ve içimde bitmek tükenmez bir yazma coşkusu var…

(Devam edecek…)

NELER SÖYLENDİ?
@
NAMAZ VAKİTLERİ
ÇOK OKUNANLAR
PUAN DURUMU
  • Süper LigOP
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
E-GAZETE
irfan
BURÇ YORUMLARI
  • KOÇ
    Koç Burcu
  • BOĞA
    Boğa Burcu
  • İKİZLER
    İkizler Burcu
  • YENGEÇ
    Yengeç Burcu
  • ASLAN
    Aslan Burcu
  • BAŞAK
    Başak Burcu
  • TERAZİ
    Terazi Burcu
  • AKREP
    Akrep Burcu
  • YAY
    Yay Burcu
  • OĞLAK
    Oğlak Burcu
  • KOVA
    Kova Burcu
  • BALIK
    Balık Burcu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA