DP iktidarı, 1957 seçiminden sonra kötüye gitmekte olan ekonomi nedeniyle artan genel huzursuzluğu bastırmanın yollarını basına baskı uygulamakta bulmuştu o dönem. Muhalif basına o güne değin görülmedik antidemokratik uygulamalar yapılıyor, çok sayıda gazeteci cezaevlerine atılıyor, susturulmak isteniyordu.
Sadece gazeteciler değil, aydınlar da…
Üstelik Meclis’teki siyasal çoğunluğunun verdiği ‘Yasama erki’ yetmiyormuş gibi hem ‘Yürütme’yi; hem de ‘Yargı erki'ni ele geçirmeyi amaçlayan siyasal iktidar, ülke demokrasisinin üzerine karabasan gibi çullanmıştı.
Dün ne ise bugün de benzer uygulamaların yaşandığını üzülerek yaşıyoruz ne yazık ki…
Bunca demokrasi deneyimine karşın kimi siyasetçilerin geçmişten hiç ders almamış olmaları ayrı bir üzüntümüz bugün.
Bu konuda geçmişe yönelik bir yolculuk yaptığımızda Trabzon’un gelmiş-geçmiş -belki de Türkiye’nin- en demokrat parlamenteri Trabzonlu Faik Ahmet Barutçu’nun (l894 - 14 Mart 1959) sanki günümüzdeki kimi siyasilere yarım yüzyıl öncesinden ders verircesine şöyle seslenmişti:
Demokrasi iklimi…
"Demokrasi iklimini yaratmak için demokrasinin prensiplerini nazari olarak kabul etmek kafi gelmez. Yüzmek için nasıl mayo giymek kafi olmadığı gibi…
Demokrasi iklimi ancak demokratik tatbikat ile vücuda getirmekle mümkün olabilir. Demokratik usuller, demokratik nizamlar ve demokratik itiyatlarla demokrasinin ruhu devlet idaresine nüfus etmedikçe, bu ruh demokratik tatbikat ile teneffüs edilen havaya aşılanmadıkça demokrasinin iklimi kendiliğinden kırk yıl tekevvün (oluşmaz) etmez."
Bu ilginç demokrasi dersinin devamı ise şöyle devam ediyor:
"Devlet idaresi bir kere demokratik fikirlerin rehberliğini kaybetti mi, tıpkı uçuruma götüren mail satıhlar (alçalan zemin) üzerinde atılan adımlar gibi hızını arttıran ifratlarla (aşırılıklar) demokrasinin hayal edilen iklimi yerine şiddet iklimi geçerek siyasi sistemi gittikçe haksız ve adaletsiz olmak neticesine ve sonunda da manevi çürümelerden kurtarmaya dümen mevkiinde oturan en vatanperver insanların en bol hüsnü niyetleri dahi kafi gelmez."
Faik Ahmet Barutçu CHP Ankara Milletvekili olduğu dönemde dönemin haftalık siyasi dergisi Akis’in 13 Nisan 1957 tarih ve l53 nolu sayısına yazdığı bu yazının devamında ise günümüz siyasilerine öylesine bir ders var ki, ama alana göre tabii… Barutçu şöyle diyor yazısının devamında:
"Fikirlerin mutlaka kendimizden gelmesini şart koşmamalıyız. Fikirlerin başkalarından gelmesi icrayı güçleştirmemelidir. İktidar ne söylerse politik taktik; muhalefet ne söylerse gizli bir düşünce mahsulü farzedilerek biri diğerinin zıddına düşünmek ve konuşmak şiarı içinde olmaksızın demokratik reformun usulünde ve esasında başta hükümet olmak üzere milli partiler fikir birliğine varabilmelidir."
Politikacının seçmen
korkusu…
Faik Ahmet Barutçu, 9 Mart 1957 tarih 148 nolu Akis dergisindeki “Siyasi Partilerin Vaatleri” başlıklı yazısında da demokrasi öğretilerini özetle şöyle sürdürüyor:
"Demokratik memleketlerde ne iktidarı zaptetmek ve ne de iktidarda çengellenip kalmak için aldatıcı vaatler düşünülemez; fiiller ve hareketler önceden kabul ve ilan edilen esaslı kanaatlere dayandığı için hiçbir parti sonradan kendi prensiplerine ihanetle politik yolun mebzul (çok) olan mezarlığına düşmeği bile- bile göze alamaz. Bunun teminatı seçmen korkusunun kafalara yerleşmiş olmasıdır. (………)
Politikacıların sözlerini tutmak vecibesini kendilerine seçmen öğretecektir. (……….) Seçmen korkusu politika adamlarının uykuya mukavemetini artırır.
Demokratik partiler, halka ilan eyledikleri prensipleri azami ihlallerle seçmenlerin reylerini hiçe saymalarının kendileri için ileride seçimlerde bedbahtlığa müncer (varacağı) olacağını yakinen bilirlerse uyanık bulunmaya mecbur olurlar.
Aziz gençler! Hangi parti ve kola mensup olursanız olunuz sizlerin lokallerinize asacağınız, fani levhalar olmamalıdır. Rejimin işlemesini selamete çıkaracak olan seçmenlerin umumi işlerle alakasını arttırmaktır.
Demokrasinin tatlı meyvelerini toplayabilmek seçmenler heyetinin neme lazımcı olmamalarına ve reyleriyle partiler üzerinde ağır basmayı ihmal etmemelerine vabestedir. Sen uyanık olmazsan, demokrat tanınan devlet adamlarının dahi uykuya mukavemeti güçleşir.
Seçmen uyanık olacaktır. Yoksa şeyh Sadi’nin dediği gibi: ‘Uyuyan uyuyanı uyandıramaz.’"
Şahsi çekişmelere
düşmedim.
Böylesine önemli demokrasi öğretilerini bize veren Faik Ahmet Barutçu’yu bir de kendi yazısından tanıyalım. Barutçu, 22 Şubat l158 tarih, 198 nolu Akis dergisinde şöyle anlatıyor kendi kimliğini:
"İnsani olarak şahıs aleyhinde bulunmaktan zevk almak huyum değildir. Ne hususi, ne de siyasi hayatımda şahsi çekişmelere düşmedim.
Umumiyetle tenkitlerim olabilir. İnandığım prensiplerin rehberliği için kendi içimizde dahi fikirlerimi savunmaktan kaçınmam. Demokratik olmayan adet ve itiyatlarla, politik kötü huylarla, ruhları kemiren şüphelerle mücadele ederken kendi tutumlarımız ve tarzlarımız hakkında itimat teklin etmeye mecbur olduğumuzu her zaman söylerim. Bunlar benim Kurultaylarımızda açıkça savunduğum fikirlerdir."
Bugünkü siyasal manzaraya bir bakınız… Rahmetli Faik Ahmet Barutçu demokrasi dersini vermiş, ama kimilerimiz bir şey öğrenememişiz. Yarımyüzyıl olduğumuz yerde dönüp duruyoruz.