BİRİNCİ BÖLÜM
Mezopotamyanın göbeğinde Fırat ile Karacadağ serin havasından ve sularından beslenen, yiğitlerin harman olduğu, sözünün eri mert insanların ana vatanı kadim şehir Siverek.Tarihsel anlamda Siverek'te yaşayan bu cesur halkın,bize mertliği, dürüstlüğü, sözünün eri olmayı, insanları sevmeyi ve zayıfları koruma kültürünü bizlere miras olarak bıraktığını farkındayız ve bilincindeyiz.
Siverek, ülkemize önemli ve önemli olduğu kadar değerli nice bürokrat, teknokrat, akademisyen ve general, iş adamı, değişik düzeyde meslek erbabı, sanayici, hatta uluslar arası düzeyde yazar, şair, edebiyatçı ve sanatçılar yetiştirmiş bir kent.Böyle özelliklere sahip olan bir kent. Biz de bu kentin şanslı insanlarıyız elbette!.
Biz de bu şanslı kente yaşıyor olmamız bir şeyler yapmamızı, bir değer ya da katkı sunmamızı gerektirmiyor mu?
Siverek şehrinin gelişimine ilişkin farklı insanların farklı düşünceleri bizi bu alanda motive etmemizi sağlar diye düşünüyorum. İşte bu insanlardan biri de Yılmaz GÜNEY'dır.
Yıl 1968. Yılmaz GÜNEY İstanbul Yüksek Tahsil Talebe Cemiyeti Başkanı olarak yayınladığı SİVEREK isimli dergide yer alan yazısının son bölümlerinde Siverekliler için şunu söyler; "Bugün Siverek gibi unutulmuş, kendi kaderine bırakılmış, yüzlerce yer vardır, Türkiye'de gelişmemiştir, gelişmeyi sağlayacak imkânlardan uzaktır.
Onun için, Siverek'in ya da Siverek şartlarından bir kazanın çocuğu olmanın sorumlulukları başkadır. Senin memleketin de insanlar insan gibi yaşamalıdır. İnsan gibi ölmelidir. Senin omuzların zayıftır, görevin çok ağırdır. Çok çalışmaya, çok düşünmeye mecbursun. Dünyadaki yerini, Türkiye'deki yerini ve sıranı bilmek zorundasın.
Nereye gidersen git, Siverekli olmanın gururunu ve heyecanını duymak, senden sonra geleceklere örnek olmak zorundasın. Hem öyle bir örnek ki, gerektiğinde kendini bütün dünya nimetlerinden sıyırıp, bir buda rahibi gibi Siverek'e adamak zorundasın.
Bir inanç uğruna el ele olmak, omuz omuza olmak güzel bir iştir. Siverek'i kan ve barutun dışında Türkiye'ye tanıtmak, Siverek'e faydalı olmak her Sivereklinin vazifesidir".
İşte böyle diyor sevgili sanatçımız. Bunu söylemekle Güney; Siverek insanına bir görev ya da misyon yüklüyor olmuyor mu?.Elbette bir görev yüklemiş oluyor.Özellikle bu görev gençlere düşüyor diye düşünüyorum.Bende diyorum ki gençler,Siverek Yılmaz güneyin doğduğu bir şehirdir. Ve değişik platformlarda "Ben severek'liyim " dediği ve gururla ifade ettiği bir kent. Siverek'te yılmaz güney'i seven bir şehir. O da doğrudur.Öyleyse Yılmaz Güneyi anmak veya sembollerini kullanarak yaşatmak yetmiyor. Asıl olan yılmaz Güney'in, Siverek insanına yüklediği görevi yerine getirmektir.Asıl olan yılmaz güneyin vasiyeti doğrultusunda hareket etmektir.Asıl olan onun ifadesi ile "Siverek'i kan ve barutun dışında Türkiye'ye tanıtmak, Siverek'e faydalı olmak her Sivereklinin vazifesidir".
Özü itibariyle şunu söylemek istiyorum: Yılmaz GÜNEY'i bilmek ve anlamak istiyorsanız, onun sizlere ne gibi görevler verdiğini ya da yüklediği anlamaktan geçer sevgili gençler.
Sevgili dostlarım, kardeşlerim ve hemşerilerim!
1985 yılından günümüze kadar sürekli kendime sorduğum bir sorunun cevap ya da cevaplarını aramakla yıllarımı geçirdim. Ömrümün son yıllarında halen bu soruyu kendime sormaya devam ediyorum. Bana kalırsa soru basit ama geneldir."BU GÜN SİVEREK İÇİN NE YAPTIM?
Bu soruya sizlerle beraber cevap vermemin en doğru yöntem olduğunu düşündüğümde, Siverek için ne yaptıysam sizlerle birlikte, sizlere güvenerek ve dayanarak, açık ve şeffaf bir şekilde yaptığımıza inanıyorum. Sizler de geçirdiğimiz sürece tanıklık da ettiniz.
Bu süreçte 30 Ekim 1990 tarihinde Siverek'i İl Yapma ve Kalkındırma Derneğini kurmak ve değerli yol arkadaşlarımızla birlikte;
1. Siverek ve Siverek insanın temel ihtiyaç ve sorunlarına çözüm üretmek,
2.her sektörde gelişip kalkınmasını gerçekleştirmek,
3.işsizliği azaltıp, istihdamı artırmak,
4. göçün yönünü tersine çevirmeye gayret etmek,
5.her yıl 60 - 70 bin kişinin tarımda ırgatlık yaparak geçimini sağlamak için çeşitli bölgelere giden kardeşlerimizin yollarda ölmelerine ve çocuklarının eğitimden yoksun kalmalarına son vermek,
6.1926 yılında haksız bir siyasi kararla elinden alınan il hakkının iade edilerek aslına dönüştürülmesini sağlamak,
7.Bunun yanında sanayisini kurmuş turizmde söz sahibi olmuş çağdaş kentler seviyesine ulaşmış yaşayan, huzurlu, mutlu ve zengin kadim şehrin meydana getirilmesi için gayret ettik.
Yalnız şunun altını çizerek söylemelim ki; hiç Kimsenin değirmenine su taşımadık, kimsenin hesabına iş çevirmedik, kendimiz için de hiçbir şey istemedik. Sadece ve sadece Siverek halkının çıkarlarını ve menfaatlerini düşünerek çalışmalarımızı sürdürdük. Yeri geldiğinde bakanları, başbakanları hata cumhurbaşkanlarını pankartlarla karşıladık, yeri geldiğinde kent girişine il tabelası astık ve yeri geldiğinde devleti yöneten liderlere toplu davalar açtık. Amacımız kimseyi küçük düşürmek veya rencide etmek değildi sadece sesi kıstırılmış bir kentin sesinin duyurulmasını ve bu ülkede hak ettiği yere gelmesini sağlamaktı.
Yaşadığım sürece bir Siverek insanı, sevdalısı ,aşığı olarak sürekli "SİVEREK İÇİN BU GÜN NE YAPTIM" sorusunu hep kendime sordum. Rüyalarıma girdi ve gece yarılarında uyanıp cevap aramaya koyuldum. Bir günüm bir günüme uymadı. Ama bu soru karşısında hiç yorulmadım, usanmadım ve bundan sonra yorulmayacağım. Tabii ki düşüncelerimle…
Geçmişte bu soru karşısında her gün yeni fikirler üreterek ve yeni aksiyonlarla arkadaşlarıma birlikte mücadele ettik. Bu mücadele sonucunda Siverek'in ve Siverek'linin sesini ülkemize hatta dünyaya duyurmayı da başardık. Bu da bizim için önemli ve değerli bir kazançtır diyebilirim.
Ancak ömrümün son deminde gücümün azaldığı bu zamanda, çok da faydalı olma şansımın pek kalmadığını bilincinden hareket ederek, bu soruyu sormayı gündemde tutmayı, özellikle Siverek gençliğine ve halkına devretmek istiyorum. ""BU GÜN SİVEREK İÇİN NE YAPTIM?" sorusunu sizlerin kendinize sormanızı istiyor, arzu ediyor ve talep ediyorum.
Sevgi ve saygılarımla