''Dağ Muhammed' e gitmez ise Muhammed dağa gidermiş''
Uyandım gözlerimde sabah sisleri.
Evim yine mis gibi çay kokmakta; demli şekersiz…
Ankara’ da karlar erimeye başlayalı çok oldu. Dün bindiğim taksi şoförü ile yaptığım sohbeti hatırladım.
Siverek’ te çocukluğumda oluşan kar tepeciklerini. Küçük olduğum için o kar tepeciklerinin yolları açmak için kürülmüş karlardan olduğunu bilemezdim. Sanırdım ki yağan karların kendisinden oluşmuş tepecikler.
Şimdi neredesin Siverek?
Neredesin çocukluğum?
Üşüyen ellerimi babamın ellerinde ısıttığım; babamın ceplerine soktuğum ve mavi gözlü ağa dedemin evine gittiğimiz çocukluğum.
Aramıza kar tepeleri mi girdi de gelemiyorum sana?
Yoksa zaman mı engel oldu seninle aşkımıza?
Neredesin Siverek?
Karacadağ eteklerin; Diyarbakır’ a giderken babamla annemin atıştığı manilerin eski bir hoyrat mı şimdi?
Hasretler bitmek için derler; sabreden erişir derler doğru mu Siverek?
Aha da buraya yazmaktayım; ben de mavi gözlü dedemin torunu, yeşil gözlü babamın kızıysam bu hasret bitecek.
Bitmeli Siverek...
Uyandığımda uzaktan da olsa kokunu almalıyım; mor dağlarına bakmalıyım arada sırada gelip caddelerinde salınmalıyım; kafamda yazmam ya da şapkam ile günaydınlarımı semalarına yollamalıyım…
Ben artık Güneydoğu sabahlarına uyanmalıyım…
Aha da buraya yazmaktayım; her sözümü tuttum bu yaşıma kadar…
Ben artık sabahlara sana yakın, Güneydoğu semalarına bakarak başlamalıyım…
Aha da buraya yazdım Siverek…sen de bana şahit ol…
Her hasret bitermiş Siverek...
Dağ Muhammed’ e gitmez ise, Muhammed dağa gidermiş…
Aha da buraya yazdım Siverek…sen de bana şahit ol…