EZİLEN ERKEKLER-ERKEK HAKLARI-ERKEK HAKLARI NEREDE-ERKEK HAKLARI VARMI?

Feminizm çok eski çağlardan günümüze kadar gelmeyi başarmış bir akımdır. Toplumun farklı kesimlerinde farklı anlamlar yüklense de işin özünde kadın erkek eşitliği yatmaktadır. Amaç kadınlarında erkekler kadar eşit haklara sahip olması,  toplum içerisinde eşit oranda söz sahibi olması kadın-erkek eşitliğinin kanıtlanmaya çalışılmasıdır. Feminizm denilince ilk olarak akla kadınlar gelir. Oysaki feminizmi savunan erkekler de oldukça fazladır. Kadın erkek eşitsizliğinden feminizm doğmuş ve günümüze kadar gelmiştir.

Yıllarca kadın hakları, kadınların ezildiğinden korunmaya muhtaç olduklarından bahsediyoruz, konuşuyoruz, yorumlar yapıyoruz. Kadın haklarını savunmak adına kampanyalar, etkinlikler, panaller düzenleniyor. Bu çalışmalarda kadınların yanı sıra feminizmi savunan erkeklerde görev alıyor katılım sağlıyor. Birçok erkek eşi-partneri tarafından ciddi boyutta taciz altındayken ve ezilirken bu tip çalışmalarda boy gösterip kadın haklarını savunabiliyorlar.

Kadın yüzyıllardır anlatıldığı kadar aciz, güçsüz ve savunmasız değildir. Aslında kadınlar erkeklerden çok daha güçlü yaratılmıştır. Sadece bulundukları coğrafik konum, sosyal çevre,  eşin yetiştiği kültürel yapı ve bu doğrultuda eşe enjekte edilen kültür kadını pasifleştirmeye etken olmuştur.               

Yaşadıklarımızı detaylı analiz edip tarafsız düşünecek olursak erkelerin daha çok korunmaya muhtaç olduklarını fark edeceksiniz. Aile değer yargılarımızı gözden geçirip düşündüğümüzde ataerkil bir toplum olduğumuzu sanıyoruz ya da egomuz öyle olduğumuza inandırıyor. Oysaki karı-koca dört duvar arasına girdiğinde kadınlar daha baskın oluyor ve konu her neyse kadının isteği doğrultusunda çözümleniyor.

 Etrafımıza bakarsak dul kadın sayısı erkek sayısından daha fazladır.Uzmanların yaptığı araştırmalara bakarsak  erkeklerin kadınlara oranla daha az yaşadığını görürüz.Erkekler özellikle kalp krizinden ölmektedir. Temel sebeplerden biri, erkeklerin duygularını dışa vuramamalarıdır.

Kocası tarafından şiddete maruz kalıp zor durumda olan kadınlara yönelik sığınma evleri vardır; fakat erkekler için böyle bir imkân yoktur. Böyle bir imkân olsa bile “erkekler ağlamaz” düşüncesiyle kaç tane erkeğin sığınma evine başvurabileceğini düşünebiliriz ki…

Toplumuzun değer yargılarına göre evlilikte kadın çalışmak zorunda değilken,  erkek çalışıp evine, eşine ve çocuklarına bakmak zorundadır.Madem kadın-erkek eşitliği  var diyoruz kocalar  “ev erkeği makamı” adı altında  otursun kadınlar evine bakmakla yükümlü olsun.Madalyonun diğer yüzüne baktığımızda çalışan kadın kendini evin reisi ilan ediyor.Karı-koca çalıştığı halde koca kazandığı parayı karısı kadar kişisel ihtiyaçlarına harcayamıyor.Erkek ekonomik özgürlüğünün tadını çıkaramazken, kadın para kazanmanın verdiği özgüvenle günlük yaşamda  kocasından daha  baskın çıkıyor ve kocasını istemeden de olsa  ezebiliyor.Tabi birde ev hanımı olup, komşunun yaşam şeklini ve imkanlarını kocasına örnek gösterip huzursuzluk yaratan, sürekli tüketen ve bir türlü mutlu olamayan kadınları da unutmamak lazım…. Büyüklerimiz “kadın erkeğin şeytanıdır” cümlesiyle konuyu çok net  özetlemişlerdir.

Kadın siyasette, iş dünyasında, her türlü makam-mevkide erkeklerle eşit haklara sahip olmasına rağmen doyumsuzlukları nedeniyle kendini haklı çıkaracak bir neden bulup, en büyük silahları olan gözyaşlarının arkasına sığınarak sürekli konuşmaya halk deyimiyle dır dır etmeye devam etmektedir.Kadınların erkekleri ezdiğine dair yüzlerce örnek verebiliriz.

Kocaların temel sorunu eşlerinin baskılarından zamanla sindirilmesi ve “eziklik sendromu” yaşamasıdır. Erkek içindekileri yansıttığı, dışlanmaktan korkmadığı, kendisi olduğundan emin olduğu, yaşanan tüm olumsuzlukları baskıyı içine atmadan hakkını aradığı gün kısacası kendisi olduğu gün huzura kavuşacaktır, tüm sorunlar çözülecektir.

Haydi, ezik erkekler, kırın zincirlerinizi…