Çocukluğumun Küçeleri isimli kitabımdan bir yazım
Dün demirciler çarşısında yitirdiğim çocukluğumu ararken, şeytan Küçesinden kulaklarımın pasını silen bir şiir yüreğimdeki, katmer tutmuş yaraları kanattı.
Yılmaz Erdoğan'ın sesi örse çekiç sallayan demircilerin çekiç seslerine karışıyordu. Şiirin ilk mısralarında Yılmaz Erdoğan'ın sevgiliye sitemi vardı. Yılmaz şiirinde''Demedim mi?'' diye haykırıyordu.
Oysa Yılmaz Erdoğan' Ankara zafer çarşısında Ahmet Arif'in ikinci el kitaplarında şiirler ezberleyip, devrimci ihtilal hayalleri kurarken, birden aklıma beni terk edip gidişin geldi, içimden sana isyan etmeye başladım.
Siverek sokaklarında beni bir başıma, sensiz koyup gitme demedim mi..?
Demedim mi..?
Bir başına koyarsan bu eski taş zeminli kavur sokaklarında üşür fidelerim, karacadağdan esen hoyrat rüzgârların dalında kırdığı bir güle dönerim. Kuru yapraklarım bu taş zeminli sokaklarda, sütten kesilmiş bir bebeğin arayışıyla seni aramaktayım. Sen giderken güneşimi de çaldın, bak her yer karanlık, sensiz bu taş zeminli Siverek sokakları viraneye döner, koma beni buralarda, yaşarken ölürüm bir başıma ve sahipsiz demedim mi..?
Demedim mi…?
Eğer gidersen bu şehirden, yüz yıl geçse aradan bir daha yüz yüze, göz göze gelme ihtimalimiz olmaz, yanarız iki farklı ateşte ve küllerimiz iki ayrı şehri semalarında dolaşır yan yana gelmez yanmış küllerimiz.
Demedim mi…?
Gel etme eyleme, gitme (suka) Siverek şehrinden gözlerine hasret kalacak gözlerim, tutamayacak ellerim ellerini ve bu hasretlik iflah etmez dertler açacak yüreğimde, ardından ağlar gözlerim sonra yavaş yavaş azar azar boğulurum sensizlik denizinde, gel kıyma bize, bir da hiçbir ana doğurmaz bizi, yıldızlar gökyüzünde tanığımız olsun, söz sen kalırsan benimle bir daha ölmeyeceğim demedim mi?
Demedim mi…?
Gidersen ellerimizle yuvasını yaptığımız (Hechecıklerin) kırlangıçların yuvaları dağılır, yaban güvercinleri sahipsiz kalır, susuz kalır kumrular( Yusuf tutanlar) kanadı kırık serçe uçmaz artık toprak çatılı evlerimizin üstünden, mahallemiz sensizliğin mateminde ve kan dolar gözlerime, kan ağlarım geceler boyu, ay küser utancından yarmaz bulutları, karanlıkta kalır el ele tutuştuğumuz küçeler, yetim bir çocuğun gözleriyle umutsuzluklara döner umutlarım. Sensiz ölüm yağar bu şehre, taş zemin sokaklardan sensizliğin ağıtları yankılanır…!
Demedim mi..?
Gidersen gecenin karanlığında, bir hırsız edasıyla, faili meçhul, cinayetlerin yaşandığı korkunç gecelerde örselenir gençliğim taş zeminli kentin kaldırımlarında. İki satır yazıyla verilir gazetelerin bölge sayfasında ölüm ilanım, geceler ölüm kusar, ay kızıl kana boyanır. Bilmiyormuydun seninle tutunmuştum hayata, Bu faili meçhul ölümlü gecelerde; ölümüm kör bir kurşundan ya da bıçaktan değil gözlerinin yokluğun beni öldüreceğini Bilmiyormuydun?
Demedim mi?
Gidersen bu şehirden, artık bayramlar yaşanmaz, davulcuların davulu asılı kalır duvarda bayramlar yetim kalır çocukların yüreğinde.. Sensiz bayramlar bayram olmaktan çıkar hüzün günlerine dönüşür, anlamsızlaşır dalında açan gül, doğan güneş…
Demedim mi…?
Gitme bu şehirden, gidersen sensiz dolaşamam, bu şehrin sokaklarını, kendimiz için yıldızlar seçtiğimiz gökyüzüne, bakama, sana papatyalar topladığım üzüm bağları viran olur, sensiz Koçali Baba türbesinde mum yakıp, dua edemem.
Gitme Demedim mi…?
Gidersen ardından seni taşıyan yüreğimi, bir sabah küçük bir dilencinin avuçlarına bırakacağımı demedim mi?
Dedim oysa kaç kere!
Şimdi Yitirilmiş tılsımın sevmelerin, aşkın, sevginin bedelinin bordo kâğıtlarına sığındığı, en değme sevmelerin bir tuşla delete olduğu, internet ve cep telefonunu ekranlarında çığlık çığlığa ağlayan sevmelerin yalan dünyasında, sensizlik ateşlerinde yanıyorum ilk günün ilk sevmelerinde.
Demedim mi..?
Dur gitme bir daha yaşanmaz böyle ölümüne sevdalar.
Şimdi seni sende değil, seni bana hatırlatan şiir mısralarında arıyorum.
Ben gözyaşlarının içinde boğduğun o taş zeminli Siverek küçelerindeyim…
Sahi nerdesin…..?