Bazı insanlar için "uykusuz geçen geceler " dendiğinde o kişinin sevda, yani aşk acısıyla uyuyamadığı aklımıza gelir.
Bireysel aşkları ve uykusuzlukları çok gerilerde bıraktık. Yıllar önceydi bir bağın perçininin önünde rahmetli Müslüm Gürses, Orhan Baba'yı, İbrahim Tatlıses'i dinleyip sabahladığımız geceler kesin unuttum deyip, her seferinde yemini yutan çaylak dönemlerdeki korkularımın, uykusuzluklarımın nedeni olan bir hatuna olan aşkı, sevdayı anılar denizine gömüp fatihasını çoktan okuduk.
Bu uykusuzluğumun nedeni kişiye olan aşk değil, memlekete ve insanlığa duyulan aşk ve sevgidir. Son günlerde yaşanan olaylar, eminim ülkesini ve insanlığı seven herkesin uykularını kaçırıyor. Çocukların kıyıya vurmuş cansız bedeni, henüz babasının kokusunu alamadan babasına veda etmek zorunda kalan masum bebeklerin halleri uykularımı bölüyor, bazen gözyaşlarım çaresizliğime karışıp sabaha kadar düşünmek zorunda kalıyorum.
Sizi bilmem ama ben artık gazeteleri okumak, televizyondan haberleri izlemek istemiyorum. Her haber ayrı bir sızı bırakıyor yüreğime, ağlamaklı oluyorum yaşananların karşısında, hangi yürek dayanır ülkesindeki gencecik insanların, çocukların ölümüne… Kardeş acısını kaldıramıyor yorgun ve yaşlı yüreğim. İnsanlığımdan utanıyorum her ölüm karşısında. Boynumu büküyor, yaşamdan ve dünyadan habersiz çocukların hali. Yüreğimin yarasına tuz basıyor anaların gözyaşları.
Yaşanan her acı olay sadece uykularımı değil huzurumu da kaçırıyor. Ülkemin güzel insanları bir kovboy filmindeki sahne misali sokaklarda birbirinin canını alırken yüzlerce insan izleyebiliyor. Sanki büyük bir marifetmiş gibi kameralar ölüm anını canlı yakaladı diye servis eden televizyonların görüntüsü yüreğimde isyana dönüşüyor..
Yaşanan kardeş ölümleri karşısında; elbiselerimi yırtıp, caddelerde sokaklarda boğazım yırtılırcasına yeter ulan …. Yeter batsın sizin koltuk savdanız, erken seçimleriniz, siyasetiniz, yeter ulan yeter ana kuzuları ölüyor, ülkemin dağları ovaları kan gölüne dönüşmüş, halen utanmadan, kardeşlikten, hukuktan adaletten söz edebiliyorsunuz. Yeter deyin Allah aşkına, hiç mi korkunuz yok Allah katından, hiç mi utanmanız yok anaların çığlığından? Yeter ya Allah aşkına..
Çıldırmaya ramak kalmış. Her gün ölüm haberi karşısında huzurum ve aklım karışıyor. Hiç kimse "bu ateş bizden uzak yakmaz bizi" demesin. Eğer bir ülkenin köşesinde yangın varsa ve kimse bu yangını söndürmek istemeyip seyirci kalıyorsa, inanın o ateş hepimizi yakar bir gün. Unutmayın bu gemide hepimiz varız. Bu gemi su aldı mı vallahi en sevdiklerimizin cenazeleri başka ülkelerin deniz kıyılarına vurur ölümümüz bile garip ve yalnız olur.
Düşünüyorum her ölüm, her patlayan bomba hem canımızı hem malımızı alıyor. Farkında değiliz belki cebimizdeki para değerden düşüyor, yerli ve yabancı hiçbir turist kan ve gözyaşının olduğu bir yere tarihi yolculuk yapamaz.
Küçülüyoruz ve her gün azar azar yoksullaşıyoruz. Savaş ekonomisine harcadığımız paralarla kaç kilo metre yol, kaç hastane, kaç okul yapardık? Bunları düşündükçe bende azar azar aklımı yitiriyorum.
Yaşanan kardeş ölümleri karşısında ben insanım diyen herkesin delirmek üzere olduğunu biliyorum. Bunun için şahsen benim uykularım kaçıyor uyuyamıyorum.
Yaşananlar karşısında kendimi şu sözlerle teselli etmeye çalışıyorum: "Keşke Karacadağ'da her şeyden habersiz sağır ve dilsiz bir çoban olsaydım" demekten başka hiçbir şey yapamıyorum.