Yaşlı adam bir ağaca belini yasladı. Kaç günü adı konulmamış bir huzursuzluk sarmıştı tüm yüreğini.
Yorgundu, yıllar önce çektiği işkenceler yaşı ilerledikçe yer etmeye başlamıştı yüreğinde. Nefes alamıyordu. Çocukluğunda ağabeylerine özenerek başladığı sigara iki başparmağını tütün rengine boyamıştı.
Hava sıcak, yaşlı adamın yüreği sevgisizlikten buz kesmişti. Üşüyordu koca bir dünyayı sığdırdığı yüreği parmakları titremeye başlamıştı, aslında yüreğinden gelen sevgisizlik rüzgârların, dondurduğu üşümeleri tüm bedenini sarmıştı.
İdealleri vardı bir zamanlar, halen yitirmemişti umudunu. Bir çocuk gülüyordu ve bir yandan koşuyordu çocuk, uçan kelebeği yakalamak için zıplıyor mücadele ediyordu. Adam gençliğini hatırladı. O da koşmuştu umudun ardından, bir dünya kuracaktı kendince içinde ezen ve ezilenin olmadığı, tüm silahların eritilerek melodiler çalan birer saz ve kaval yapacaktı tanklardan toplardan ölüm kusan makineleri.
Hayal kırıklıkları ruhunda ölüm şarkıları söylemeye başlamıştı. Düşündü ve sesli dile getirmeye başladı” bir zamanlar tüm zalimlere karşı başı hep dikti, satılık değildi hiçbir duygusu insanlığın geleceği adına güzel hayaller kurarken, nasıl böyle acizleşebiliyordu? Bir doktora mı gitsem…” diye düşünüyordu.
Oturduğu yerden karıncaların yuvalarına bir şeyler taşıdığını izledi. Hayat bunlara güzel ne gam ne keder, nede ihaneti yaşıyorlar.
Ölüm nasıl bir duyguydu. Ölünce acılar bitecek miydi? Ya ahiret Allahın verdiği canı insan kendi elleriyle nasıl alırdı. Bu ne yaman bir çelişkidir din ve Allah adına bunca can alanlar başı secdeye değen kendisine Allah’ın kuluyum, hem de en sevgili kuluyum diyenler değil mi?..
Çelişkiler beyini kemirirken en sıkıldığı anlarda yaptığı gibi. Geceyi beklemeye başladı. Karanlıklar çökünce asri mezarlığa gitti. Sevgili dostu yoldaşı kaç yıldır burada yatıyordu.
Oturdu mezarının başına ay ışığı gözyaşlarında parlıyordu. Sarıldı mezar taşına anlattı. Ağladı.
Kaç zaman sonra en çaresiz insanların bile yaşamdan umudunu kesmemeleri adına arkadaşının yaşarken anlattıkları geldi aklına. Arkadaşının verdiği kitabı hatırladı.
‘’Sol ayağım ‘’isimli kitap yaşanmış gerçek bir yaşam hikâyesidir, Yazar Chrısty Brownun kendi hayat hikâyesidir. Christy Brown bir duvarcının ortanca çocuğuydu. Doğuştan beyin felci olan yazar, sadece sol ayağını kullana biliyordu. İlk öğretmeni annesiydi annesi ona il kez A harfini öğrettiğinde yazar hayata bağlanmaya imkânsız olanı başarmaya A harfiyle başlamış. Yazarın kitabından en önemli faktör sevgi faktörüdür, yazar ilk sevgiyi annesinde görerek tüm zorlukları aşıp sadece sol ayağını kullanarak hayata bağlanmış, sadece sol ayağını kullanan yazarın en büyük özelliği bence kalp gözünü yitirmemesidir. Yazar kendi soğanında bir kızı uzaktan uzağa da olsa sevmiş, bu sevgi yüreğini aşka getirip kendisini önemsemesine katkı sunmuştur.
Eserde işlenen tema Hayatta önümüze ne engeller çıkarsa çıksın bizi yaşamadan koparmayacağıdır!..
Arkadaşının mezarı başından ayrılırken. Acılar ve işkencelerle boğuşmak kolay ama sevgili dostum beni ağlatan sevdiklerimin beni yaralamasıdır. Diyerek son kez baktı betonla kaplanmış arkadaşının mezarına. Ve şöyle dedi.’’İnan dostum sol yanım çok acıyor’’
Doktora gitmekten vaaz geçmişti.
Yolda mırıldandı.
Yaşamak inadına yaşamak