İnsan aşksız yaşayamaz, aşksız insan benim nazarımda ruhu yenilgilere uğramış, yaşarken ölenlerdendir.
Aşk dediğimiz zaman, bir kadına, bir erkeğe duyulan aşktan söz etmiyorum. İnsanı hayata bağlayan doğa, insan ve en önemlisi memleket aşkıdır.
Dostlarıma hep söylemişim; olur ya hiç belli olmaz koşullar bir gün beni Siverek'ten uzaklaştırırsa, nerde ölürsem öleyim, beni Siverek'e getirip gömün, yeter ki Siverek olsun, mezar taşı olmaza da olur Siverek toprağı olsun yeter.
Birçok gazeteci arkadaşım bana sitem eder, bunlardan biride sevgili dostum Namık Durukan'dır. Namık'' sıkıştın kaldın Siverek'te, başka yerde olsaydın farklı konumlarda olurdun''aslında kimin ne olacağını kestirmek mümkün değil, belki dışarı çıksaydım Türkiye genelinde tanınmış bir kalem olma şansını yakalaya bilirdim, fakat Siverek'te olmazdım.
Benim için Siverek sevgisi kara bir sevdadır, çoğu kez yaşadığım olumsuzluklardan dolayı, bu memlekete kaldığıma pişman olmuşum, fakat bu pişmanlıklar, hep geçici olmuş.
Gökyüzünün maviliği Siverek'te bir başka güzeldir. Fotoğraflarda, filmlerde birçok kere gökyüzü görmüşüm, hiçbir gökyüzü Siverek'te ki gökyüzü gibi insana yaşama arzusu vermiyor, bunun içindir ki Siverek benim için kara bir sevdanın adıdır.
Beni bu kentte böylesine delice bağlayan, en büyük neden gökyüzüdür, bağlılığım sadece göklerin mavisi bulutların beyazlığı değil, bu memleketin yıldızları da ayrı bir güzel. En çok gecenin yıldızları beni kendisine çeker.
Yıldızlarla aşkımız küçük yaşlarda başladı. Özellikle Siverek'in yaz gecelerinde bu aşk en üst noktaya çıkardı.
Çocuk yaşlarda sayılırdım, o dönemde duygularım henüz karşı cinse âşık olacak olgunlukta değildi. Tek aşkım evimizin toprak çatılı damında yatıp bazen saatlerce yıldızlara bakmaktı.
O zamanlar Siverek'in evlerinin tamamı tek katlı ve çoğunluğu toprak çatılıydı. Siverek'in etrafında üzüm bağları bulunurdu. O üzüm bağlarının yerleri bu gün çok katlı apartmanlarla kaplanmış, apartmanların sayısı çoğaldıkça, bağların sayısı azaldı, apartmanlar şehri âdete hapis edip havasız bırakmış.
O zamanlar farklıydı her evde klima yoktu, hatta bizim yoksul Esmerçayır mahallesinde hiç yoktu. İnsanlar çöl sıcaklıklarından kurtulmak için akşamı iple çekiyorlardı. Geceyi sabırsızlıkla bekleyenlerden biride bendim.
Bekleyişimin nedeni sıcak havalardan bulanıp serin gecede uyumak değildi. Ben yıldız kümelerinin seyrine dalmak için geceyi bekliyordum.
Akşam karanlığı çökmeden sokağımızda, kar satıcılarının sesi yankılanırdı. Karacadağın karı karlıklarda saklanır yaz aylarında sokaklarda satılırdı. O zaman henüz her evde buzdolabı da yoktu, Siverekliler, yüreklerinde ki yangını kar sularıyla serinletirdi.
Akşam yemeğinden sonra çatılarda, yatak serme telaşı başlardı, bazı evlerde tahtırevan olduğu için onlar evin avlusunda uyumayı tercih ediyordu. Evlerin damlarında yatanlar (sıtare) dedikleri bağların çırpılarıyla çevrilen orta yerde uyumayı tercih ediyorlardı.
Akşam damda yatma sevincini tüm çocuklar yaşardı, gök kubbenin altında yatmak nedense her insanı mutlu ederdi. Bu mutluluğun nedeni serin bir havadan öte gizemli bir şeylerde saklıydı sanki. O zaman her evde televizyon yoktu, hatta her evde radyo bile yoktu. Radyosu olan komşular, Irak'tan yayın yapan Kürtçe radyo evlerinin frekanslarından buldukları Ayşe Şan'ın şarkılarını tüm sokağımıza dinletirlerdi. O dönemde en çok sevilen Kürtçe parçalar''Babo ez nastinim, derdi heviye ez nakşinim ve lele kıştı''Kürtçe türküleri sıkça çalınırdı.
Evlerin çatıları toprak olduğu için, yataklar serilmeden, topraklı çatılar sulanırdı, bu sulanma yüzünden yazın orta yerinde san ki yağmur yağmış hissi veriyordu insana, sokak toprak kokardı.
Ben tek başıma uyuduğum için bana sıtareye gerek yoktu. Yıldızlar üzerimi bir yorgan gibi kaplardı. Gök yüzünde bizim gibi canlıların olup olmadığını merak ederdim. Yıldızlarla ilgili çevremden edindiğim bilgilere göre bu mum ışığını andıran yıldızların dünyadan defalarca büyük olduğunu söyleseler de, ben inanmıyordum, onlar benim için kutsal bir mezarı aydınlatan mumlardı.
Bazen gözümü kırpmadan onlara bakardım, bazen de hayalimde, kanatlarımı çırparak misafir oluyordum yıldızlara.
Bazen bir kurşun misali kayardı yıldızlar. Uyuyan annemi uyandırır kayan yıldızların nedenini sorardım annem kendisini uyandırdığım için bana öfkelenir sonrada sakinleşip kendince şu yorumu yapardı'' Her insanın gökyüzünde bir yıldızı var. O kayan yıldız ölen bir insanın yıldızıdır''Bu açıklamanın ardından merakım daha çok artardı, bu kez acaba benim yıldızım hangisi? Diye düşünürdüm. Ve merak ederdim yıldızım kayınca onu görebilecek miyim?
Ve hep şunu derim eğer yıldızım kayacaksa sevgili Siverek'imin gökyüzünde kaysın.
Saygılarımla…