Son yıllarda Türkiye Kamuoyunun en çok meşgul eden konular; çocuk gelinler, aile içi şiddet, şiddetin yansıması kadın cinayetleri konusuydu.
Yüzeysel bakıldığında sanki bunlar yeni yaşanıyor olgusuna kapılıyoruz. Oysa Yıllardır yukarda adını koyduğum konular ve daha birçok olumsuzluklar yaşanmaktadır.
Yıllardır, büyük bir kesimimiz en önemlisi bizi idare edenler bu sorunları görmezden geldi.
Yaşanan acılar, atılan çığlıklar duvarlara çarpıp geri döndü.
Gelişen iletişim araçları ve özellikle genel anlamıyla toplumun eğitim düzeyinin yükselmesi" ayıptır, kimse duymasın, eşim küçük düşmesin" diyerek dillerini lal eden insanları konuşmaya hatta haykırmaya sesini yükseltmeye yöneltti.
İnsanlar artık şiddete ve haksızlığa uğradıklarında sesini yükselte biliyorlar, insanların çığlığı günümüzde daha çok basın yayın organlarına yansıdığı için, yaşanan olaylarda artış görüldüğü hissini veriyor topluma.
Kadına yönelik şiddet ve küçük yaşta evlilik sorunları toplumun geçmişten gelen eskidende var olan sorunlarıydı.
Medya sorunu sadece kadın yönünden ele aldığı için iki temel sorunu kadının sorunuymuş gibi algılandı.
Benim görüşüme göre; Sivil toplum kuruluşları da soruna medyanın bakış açısıyla bakmaya başladı. Özellikle sınıfsal bilinci savunan sendikalar bile yaşanan şiddet olaylarının toplumsal analizini yapması gerekirken, onlarda bu güne kadar şekilciliğin etkisinde kaldı.
Erken yaşta evlilik yani; küçük gelinler, kadına yönelik şiddetin gibi, olayların temelinde eğitim yerersizliği başta olmak üzere; kültür, sosyo ekonomik yapı faktörünün etkisini aramak gerek.
Bu faktörlerin yansıması sonucunda erkekler şiddete yönelebiliyor, ekonomik sıkıntılar, başlık parası beraberinde berdel, erken, evlilik gibi olumsuzlukları getirip toplumsal bir yara haline dönüştürüyor.
Asıl yapılması gereken: toplumun alt katmanında kanayan bu olumsuzlukların analizini yapıp sorunu o yönden çözüme götürmektir.
Devlet toplumsal değişimi hızlandırıp, sosyo ekonomik yapıyı iyileştirmediği sürece istediği kadar sığınma evleri yapsın, istediği kadar karısına şiddet uygulayan erkeği evden uzaklaştırsın, bunlar ancak yarayı pansuman eder iyileştiremez.
Birde olay sadece kadınlar açısından ele alınınca erkek ile kadın arasında bir uçurumun oluşturduğu inancındayım.
Sizce şiddet gören erkek iç mi yok! Ben diyorum ki sayıları çok. Şiddet sadece tekme tokat, ya da sopayla dövmek değil. Bazen bir söz on kat sobadan ağır gelir insana. Kadın bazen sözleriyle, davranışlarıyla erkeğe şiddet uygulayabiliyor, bu psikolojik şiddet bazen de fiziki şiddet dönüşüyor. Erkekler yaşadıklarını erkeklik gurunun örtüsünün altına saklayıp en yakınlarına bile anlatamadıkları için bir yerde günah keçisi yapılıp bilerek veya bilmeyerek kadınlar erkek arasında düşmanlık tohumları serpiliyor.
Erken yaşata evlendirilen insanların sorunlarını incelediğimizde de olayı sadece kadınlar açısından değerlendiriyoruz. Çocuk gelinler ismiyle paneller düzenliyoruz, bu alanda yaşanan olumsuzlukların haberini yaparken sadece kadınları cephesinden haberin üzerinde duruyoruz, bu konuda filmler, diziler yapıyoruz. Yani olayın toplumsal nedenlerinden çok işin arabesk yanından tutuyoruz teraziyi ortadan tutmadığımız içinde çocuk gelinler diyerek işin içinden çıkmaya çalışıyoruz.
Sorunun bir diğer parçasının küçük damatlar olduğunu hep unutuyoruz. Berdel olayını incelediğimizde de sadece kadın açısından olaya bakıyoruz.
Erken yaşta evlendirilen erkeklerin çocukluktan çıkıp olayın farkına vardığı süre içinde neler yaşadığını hiç sorgulamadık.
Benim bir çocukluk arkadaşım vardı ikimizde 15 yaşındaydık evlilik nedir bilmiyorduk. Bir gün arkadaşımı kendisine iki numara bol takım elbise içinde görünce merak ettim. Arkadaşım çocukluğun verdiği sevinçle; sanki yeni bir bisiklet almışçasına sevinerek ben evleniyorum, ananem bana bir karı getirmiş" Birkaç saat sonra öğrendim ki arkadaşım kendisinden 15 yaş büyük dul bir bayanla evlendirilmiş. Nedenini yıllar sonra kavrayabildim. Arkadaşım yoksuldu, kadına başlık vermemişler bir zılgıt bile atma zahmetine katılmadan beleşe evlendirmişlerdi.
Bir diğer tanıdığım 14 yaşında kendisinden bir yaş küçük akrabasının kızıyla evlendirilmiş.İkisi de çocuk daha, sokakta evcilik oynadıkları sırada alınmışlar sokaktan ikisi de kapatılmış bir odanın içine..
İki farklı tanıdığım insanın yaşamlarının büyük bir bölümü kavga, yalnızlık hüzün, hayal kırklıklarıyla geçti.
Sonrasından tabiî ki ayrılıklar…
Konular hassas fakat şunu rahtlıkla söyleye bilirim bir evde yangın varsa bu yangın herkesi sarar bu toplumsal dengesizliğin suçlusu, mağduru sadece erkekler ve kadınlar değil..İnsanca bir yaşam olanağı sunmayan yasalar ve ekonomik refah düzeyinin olmayışını kısaca olumsuzlukları sorgulamakta yarar var..