Türkiye’de yaşanan askeri darbeler ve anti demokratik yönetimlere rağmen, devrimci halk sanatı, her koşulda kendisini his ettirip kitlelere mesaj vermeyi ihmal etmedi. Adına komik dediğimiz aslında bizim nasıl ve kimler tarafından sömürüldüğümüze anlatan en iyi sanatsal filmler o komik dediğimiz başka bir değimle ağlanacak halimize güldüğümüz unutulmaz sanatsal karelerdir.
Türk sineması tarihini inceleyecek kadar sanat tarihçiliğinden, sanat eleştirmenliğinden uzak biriyim. Fakat sınıfsal açıdan bakıldığında Türk sinemasının devrimci yüzünün Yılmaz Güney olduğu söylenir. Devrimci halk sinemasının bir başka öncüsünü ben şahsen Rahmetli Kemal Sunal’ı yani halkın yediden yetmişe tanıdığı İnek Şaban olduğunu düşünüyorum.
Yaklaşık 17 yıl önce aramızdan zamansız ayrılan değerli sanatçının ölümünün ardından koca 17 yıl geçmesine rağmen, günümüzde birçok televizyon kalanlarında filmleri her yaşta izleyici kitlesinin ilgisini çekiyor ve ilgiyle izleniyor.
Mezarı başında anıldığında sadece yakın akrabaları birde üç beş seveni dışında özellikle salon sanatçısı dediğimiz burnundan kıl aldırmayanların olmaması beni şahsen sevindirdi. Zira ödüllerin en büyüğü halkın yüreğinde yer edinmektir. En büyük Oscar’ı yediden yetmişe gönüllerde kalmaktır. Binlerce insandan rahmet almak ve rahmetle anılmaktır.
İletişim çağının baş döndüren bir hızla gelişmesi, milyarlar harcanarak çekilen filimler, dekolteli, jöleli jönlerin çoğunluğunun hâkim olduğu bir sanat gemisinde azgın dalgalara rağmen o gemide kalıp okyanuslar ötesinde anılmak halk sanatçılığının ta kendisidir.
Benim gözümde bilge bir insan olan, yıllarını her koşulda halkının refahı için fedan eden değerli arkadaşım Demirci Mehmet’e sanat halk için mi, yoksa sanat için mi yapılmalı? Diye sormuştum. Sevgili dostum kaşlarını çatarak şöyle demişti; “Bir sanatçı kimin için sanat yapar, genel anlamıyla halk için, önemli olan halkın her kesimine sanatını kabullendirmektir. Bir kesimi mutlu etmek için yapılan sanat ancak o azınlık için geçerli olur. Kemal Sunal’ı ele alalım, bana göre Kemal Sunal ağlanacak halimize bizi güldürüp ve ardından neden böyleyiz sorusunu zihinde bırakan bir sanatçıydı. Filmlerin de kahkahalar arasında sosyal mesajı veren bir sanatçıydı. Türkiye’de sınıfsal bir değişim olmadığı için filmleri ilk günün ilk heyecanıyla izleniyor. Halkı aydınlatma, içinde bulunduğu gerçeği halka kabullendirme adına Kemal Sunal, halkın kendisini net gördüğü bir aynaydı. Züğürt Ağa, topraksız kalan babacan bir ağayı canlandırırken, aynı zamanda gelişen sanayi ve sanayi kültürü karşısında geleneksel feodal aile kültürünü eriyişini anlatırken, Kibar Feyzo filmin de ise montaj sanayiye bağlı şehir ağaları yani patronlar, işçiler sendikal mücadeleyi, modern aile yapısını anlatırken, bir diğer yanda aynı filmin senaryosu içinde acımasız bir feodalin zalimliklerini, entrikalarını ve çaresiz topraksız köylülerin yaşamlarından örnek veriyordu”
Demirci Mehmet gülümsedi, bana dönerek konuşmasına devam etti; “Kibar Feyzo filimin de asıl önemli olan son sahneydi. Feyzo kendisini canından bezdiren ağayı vurur, bu ferdi bir mücadele ve intikam eylemidir. O sahnelerde verilmek istenen mesaj ise; düzenin kökten değişmesidir. Yani bir yerde silah ve öldürmek işçi çözmüyor. Bilinçli üretim örgütlü mücadele ile ancak insan yaşamı değişebilir”
Evet, haklısın dedim. Bazı şeyler geç anlaşılır. Ölümünün 17 yılında ağlanacak halimize bizi güldürerek düşündüren halk sanatçısı Kemal Sunal’ı rahmetle anıyoruz.
Not: eski bir yazımdır…