Dadaş’la ilgili çok sayıda şikâyetler geliyor. Bazı vatandaşlar, çekindiğimiz için bu kurumla ilgili bulunan eksiklikleri yazmadığımızı söylüyor.
Bölgede elektrik kesintiler başlı başına bir sorun. Bu kesintiler sadece evlerde karanlığa yol açmıyor, özelikle tarımsal alanda ve esnaflarda ekonomik kayba yol açıyor.
Dedaş özeleştirildiği zaman, şahsen umutluydum. Geçen zaman içinde, hayal kırıklığına uğradığımı belirtmek isterim.
Siverek’te enerji nakil hatları, özellikle eski mahallerde direkler ve enerji nakil hatları yenilenmediği için, bu güne kadar insanlarımızın ölümüne neden oldu. Sabah saatlerinde hayvan pazarına hayvanlarını götürmek isteyen birden çok vatandaş düşen enerji nakil hattını fark etmediği için, hayvanlarını telef olmasına neden oldu.
Yıllardır Siverek kentinin iki büyük caddesinden başka enerji nakil hatları yer altına çekilmedi. Eski enerji hattı, yenilenmediği için, enerji nakil hatları yer altına alınmadığı için, uzmanlar enerji kaybının % 30 olduğunu söylüyorlar.
Mahalle aralarında, birçok trafonun kapısı açık. Daha geçtiğimiz aylarda bir çocuk açık trafoya dokunduğu için elektrik çarptı.
Siverek il düzeyinde bir kent. Nüfus çoğalıyor mesken sayısı artıyor, ilçede yapılan enerji yatırımını merak ediyorum?
Siverek’te yıllardır enerji sorunu çözülmedi. Tarlada ürünü kuruyan, kaçak kullanmadığı halde ceza yatırmak zorunda bırakılan tüm haksızlıklara karşı vatandaşlar soruyor” hangi menciye başvuracağız, hangi tüketici hakem kurulu derdimize çare olacak.”
Yanlış anlaşılmasın kaçak ve haram tüketimi savunmuyorum. Dünyanın birçok yerin de elektrikle tarım alanları sulanmıyor, Fırat yanı başımızda, çiftçilerimiz faydalanamıyor, elektrikle sulama yapıldığı için ekilen ürün elektrik faturasını karşılamıyor.
Deveye sormuşlar” neren eğri?”misalinde olduğu gibi; Neyi yazayım. Gazeteciklere korkuyorsunuz yazmaya diyen vatandaşlara karşı yıllar önce at arabacılık yapan bir adamın atının enerji nakil hattına temas etmesi sonucu olayın ardından yazdığım yazıyı tekrar paylaşmak istiyorum…
ATLAR ÖLÜNCE İNSANLAR AĞLAR MI?
Uzun yıllar önce Siverek Endüstri Meslek Lisesinde, bir tiyatro oyunu izlemiştim. “Ala Dağlı Mıho’’ isimli bu tiyatro oyunu izledikten sonra, ‘ama da oyunu abartmışlar’ demiştim.
Oyun Güneydoğu Anadolu bölgesinde tek bir ineği olan bir köylünün yaşantısından esinlenerek tiyatroya uyarlanmıştı.
Geçimini ineğiyle sağlayan Aladağlı Mıho’nun ineği hastalanıp ölünce Mıho saatlerce ineğinin başında yas tutup candan bir yakınını yitirmişçesine gözyaşı döküp şivan ediyordu. Diğer köylüler ne yaptılarsa mıho’yu telef olan ineğinin başından ayıramadılar.
Köyün ak sakalısı gelip Mıho’ya kızarak “Kalk gidek sanki avradın mı ölmüş’’ demişti.
Mıho gözyaşları içinde ‘’öyle deme dayım karım ölse çoban Mehmet’in kızını karı diye alırım. Keşke karım öleydi de ineğim ölmeyeydi’’
O zaman bu oyuna gülüp geçmiştim. Ta ki geçtiğimiz günlerde haber için gittiğim Haliliye Mahallesinde atı telef olan bir vatandaşın çaresiz halini görünceye kadar.
Haliliye mahallesinde bir atın elektrik direğine temas etmesi sonucu öldüğü haberi gelince olay yerine gittim. Telef olmuş atın başında duran adama dikkat ettim de, eski yamalı bir askeri parke giymişti. Yakınını, çok sevdiği birini yitirmiş gibi üzüntüsü yüzüne yansımış, gözlerinin içi adeta yağmur yüklü bulutlara dönmüştü, dokusalar gözyaşları sağanak yağmura dönecekti.
Adam kızarmış gözleriyle bizi süzdükten sonra “Ne olur bana yardım edin bu at benim geçim kaynağımdı. Beş çocuğum bu atla besliyordum. Allah aşkına bana yardım edin’’ diye yakardı, yalvardı adeta.
Olay yerinde bulunan vatandaşlarla birlikte adamı teselli etmeye çalıştık ama pek başarılı olmadık.
Olayla ilgili TEDAŞ yetkilileri incelemeler başaltı. Yetkililer mahalleye enerji sağlayan nakil hattında kaçak bulmadıklarını belirtiklerinde, atın sahibi adeta isyan edercesine’’Yahu Allah’tan korkun ben her gün atımı alıp çerçilik yapıyorum her sabah buradan geçiyorum. Atım direğe dokunur dokunmaz çırpınarak öldü! Yani şimdi bu atı ben mi öldürdüm?’’ diye feryat etti.
Belli ki yüreği atının ölümünden dolayı, yangın yerine dönmüştü. Onun bu çıkışlarını TEDAŞ görevlileri hoş karşılayarak, atının neden öldüğünü sahibine açıklamaktan güçlük çektiler.
Gelen komşuları teselli vermeye çalışırken konuşmalar, kışın ayazına takılıp adeta havada donuyordu. Atın sahibinin yanağında soğuk havanın etkisiyle donan iki gözyaşı damlası adeta keskin bir bıçak gibi saplandı yüreğime.
Atın sahibinin koluna girerek kendisini bir köşeye çektim. “Bu atın yerinde iyi ki bir insan değil, Allah korusun ya senin ya da bir komşunun çocuğu olsaydı daha çok acı çekmez miydin?” dedim.
‘’ Haklısın’’ dedi.
Tam ayrılacağı sırada ağlamaklı sözlerle “Biliyor musun? Benim tek geçim kaynağım bu attı. Bu at olmazsa çocuklarım aç kalacak. Çocuklarımı onun sayesinde okutuyordum. Ben okumadım isterdim ki onlar okusunlar!” dedi.
Bir atın insan yaşamında bu kadar büyük önem taşıdığına tanıklık yapınca yıllar önce izlediğim “Aladağlı Mıho” oyununun hiç de abartılmadığını, yaşamda atından, ineğinden başka bir şeyi olmayan insanların bunları yitirdiğinde, nasıl ağladıklarına tanık olmuş, onları daha iyi anlamıştım.
Olay yerinde ayrılırken bazı konuşmalara istemeyerek kulak misafiri oldum;
“Keko gördün mü adamın gözyaşlarını?’’
“Gördüm.”
‘’Demek insanlar atları için de ağlarmış’’
Dayanamadım,
“İnsanlar aslında atın ölümüne ağlamıyor.