Yaşamın kuralıdır; Doğmak büyümek ve kaçınılmaz son ölmek. Buraya kadar her şey ilahi bir süreçtir veya bildiğimiz bir kader. Bin yıllardır insan oğlu doğumlara zılgıt ölümlere ağıt yakıyor. Bin yıllardır insanlar canından bir parçayı kendi elleriyle bırakıyor sevdiklerini toprağın bağrına.
Tek tesellimiz "Allah'tan gelen Baş Göz Üstüne" İsyan etmek gözyaşı dökmek nafile. Mümkün olsa insan kendi elleriyle yaşamını geri kalanını armağan etmek ister ölmek üzere olan sevdiklerine…
Olmuyor! Mümkünü yok eceli geleni Azraillin elinden birkaç günlüğüne de olsa almak. Ölüm gerçeği karşısında tüm temenniler havada kalıyor. Bazı ölüm haberleri paslı bir bıçak misali insanın yüreğinin orta yerine saplanıyor.
Eskiden bu şehir küçüktü, genelde ölüm haberleri minarelerden duyulur, kulaktan kulağa yayılırdı. Şimdilerde teknolojinin gelişmesi telefon mesajı ve sosyal medyanın hayatımıza girmesi ile beraber acı haber tez ulaşıyor..
Manevi bacım Denizin acı haberini hastane odasında Belediyenin topluca yayımladığı taziye mesajında almıştım. Önce inanmadım sırtımdan birinin beni hançerlediği kadar acı his ettim. Olmaz; daha ömrünün baharındaydı. İsim benzerliği olmalı. Kolumda ki serum ve içimde ki sancıya aldırmadan tanıdıklarıma telefon açtım..
Acı haber doğruydu, o hayat dolu Denizin yaşamı kurumuştu. Hastaymış uzun zamandır o illetin pençesinde her gün azar azar yaşama veda ediyormuş…
Yıllar önce Deniz lise öğrencisiyken tanımıştım. Güler yüzlü hanım efendi bir kızdı. Sanata hayranlığı resim yapma azmi bende büyük bir saygınlık uyandırmıştı. O dönemde sadece bir fotoğraf makinem olmasına rağmen onu daha çok resim yapmaya teşvik etmek amacıyla makinemi kendisine ödünç verip şunu söylemiştim" Bacım sen illerde iyi bir ressam olacaksın ben buna yürekten inanıyorum. Fotoğraf makinemi al Siverek'in küçelerini, doğal güzelliklerini çek, sonra onları tuvale çiz emeğin alın terin ve yüreğinde ki güzellikleri katarsan inanıyorum bir gün dünyada tanınmış bir ressam olur ve Siverek'in ismini sanat alanında tanıtırsın" Deniz Bacım o kendisine has mahcup gülümsemesiyle sadece" inşallah ağabeyim yardımların için teşekkür ederim" Birkaç gün sonra Deniz yanıma geldi. Fotoğraf makinemle birlikte kendi çizdiği yeni bir tablosunu bana hediye etti. O güne kadar hiçbir sanatçı bana kendi elleriyle çizdiği bir tablosunu bana hediye etmemişti. Hediyeden çok beni mutlu eden Siverekli bir kız kardeşimin sanata olan aşkı ve sanat öğretmeni olma aşkıydı.
Sevgili kardeşim, güzel bacım Deniz çok değil birkaç yıl sonra çok sevdiği yıllarca hayalini kurduğu öğretmenlik mesleğine kavuşmuştu.
Öğretmen olduktan sonra bir daha görüşme imkânım olmadı. Bazen abisinden hal hatırının sorardım.
Yıllar sonra benimde hastalıktan dolayı acılar çektiğim hastanenin odasında acılar içinde kıvranırken aldım ölüm haberini. Öz kız kardeşim Rahmetli Emine'nin ölüm haberinin aldığım gün kadar acılar içinde kıvrandım.
Serumum bittikten sonra beden acım dinmişti, Denizin ölüm haberinin yüreğimde yaşattığı acı halen saatler sonra halen gözlerimi nemlendiriyor gözyaşlarım yeni yeşermeye başlayan çimleri ıslatıyordu.
Düşündüm ölümün bile adaleti yok. Ömrünün baharında binlerce öğrenci yetiştirmek için çabalayan bir insana ölüm nasıl yakıştırılır bilmiyorum?
İçimden sessizce "hayat sen neler çektirdin bize
Ölüm sana yakışmadı bacım yakışmadı..
Diyecek tek söz var; mekânın cennet olsun iyi yürekli insan…