Oldum olası avcılık işine kafam ermiyor. Kimine göre avcılık; bir hobi veya spor olarak değerlendirilse de, benim için avcılık eşittir cinayet!..
Bu güne kadar bu konuda defalarca yazılar yazdım, vurulan bir kekliğin can acısını yazarak tüm insanlara anlatmaya çalıştım.
Arşivimi tararken yaklaşık beş yıl önce kaleme aldığım''YAĞMAZSA YAĞMURLAR SEVDALAR ÖLÜR!.. isimli yazımı tekrar paylaşmak istedim. Bu türden yazılar yüz yıl önce yazılmış olsa da geçerliliğini er zaman koruyor.
Yaşayan tüm canlıların korkuları vardır. Tüm canlıların mücadelesi hayatta kalabilme mücadelesi olurken canlıların arasında yüce yaratanın en şerefli canlı varlık unvanını verdiği insanoğlunun tüm mücadelesi hem hayata kalabilmek hem de mutlu olma mücadelesidir.
Acıyı, sevinci algılama yeteneğine sahip olan insanoğlunun büyük bir kesimi maalesef mutlu olamıyor. İşin asıl çelişkisi ise insanoğlu elleriyle mutluluk ağacının dallarını kendisi kesiyor.
Dört günden beridir güzel ilçemizde hasret kaldığımız yağmur damlalarıyla ıslanmaya başladık.
Birkaç gün öncesinden toplumun büyük bir kesimi yüreğinde yaşadığı kuraklık korkularını dualara çevirmişti.
İki gün önce çok sevdiğim bir arkadaşımla camdan yağmurdan kaçan insanları seyrediyorduk. Yüreğimde yağmur tanelerini mutluluğu yüzüme yansımış olacak ki; yanımda ki arkadaş: "Hayırdır Şükrü Ağabey, birkaç gündür yüzün matem havasındaydı bakıyorum kanat takıp mutluluktan uçacak hale gelmişsin hayırdır?"
Yağmur, evet yağmurlar yağmazsa sevdalar ölür. Ben en çok yağışlı havaları severim hangimiz sevdiğimizin yolunu yağışlı bir havada gözlemedik? Hangimiz kar yağarken sevdiğimizin avuçlarını avuçlarımızda ısıtmadık, hangimiz dokunan parmaklardan yüreğe yayılan sevda sıcaklıklarını yaşamadık, hangimiz yağmur, kar yağarken sevdiğimizin adını buğulanmış cama yazmadık?
Yanımda ki arkadaş anlatımlarımdan sıkılmış olacak ki; iki elini yana açarak: "Ya baba sen ne yaptın, nerdeyse şiir yazacaksın"
Benim şiir yazmama gerek yok gökyüzünden düşen her kar tanesinin birbirine değmeden yağması, yağmur damlacıklarının düzgün bir süzgeçten geçermişçesine toprak anayla buluşması, toprak ananın rahmine bereket taşıma olayı zaten ilahi bir şiirdir, benim şiirim o ilahi şiir yanında acemi ve çocuksu kalır!
Bir karış toprağım olmamasına rağmen, aylardır yüreğimde yaşadığım korkuların üzerine bugün yağmurun yağması, bana yıllar sonra evlenen iki sevenin düğünü gibi, ya da küs olan tüm zorluklara karşı kavuşan iki sevgilinin el ele tutuşması kadar sevindirdi beni. Torak ananın rahmine düşen her yağmur damlası bana, aylardır yavrusundan kalan bir annenin sevinç gözyaşları kadar mutluluk verdi bana..
Yağmazsa yağmurlar karlar, çoraklaşır topraklar. Sadece ben, sen aç kalmayız, acı çeker tüm canlılar, yüreği yanan karıncanın ağzı kuru kalır, kısacası yağmazsa yağmurlar karlar, kısır bir döngü başlar doğada biter hayat ve biter sevdalar. Kar yağmazsa umutlarımız olmaz yarına dair. Bir daha karda sevdiğimin parmaklarına dokunmama ihtimali bile mutsuz bırakır beni.
Anlattıklarım tatmin etmemiş olacak ki arkadaşımı bana şunu söyledi. "Benim ne arazim var nede tarlam arazisi olanda vermezse zekâtını ne yağmur yağa ne de kar toprağına"
Zekât elbet önemlidir, yaraları derman eden merhemdir zekât. Elbet yeşerince toprak tüm canlılar yararlanmalıdır. Cümle canlılar. Yağmurlar dilsiz hayvanlar içinde berekettir. Yeşermezse toprak Esmerşayırlı dul Ayşe teyze çocuklarıyla işsiz, kalır. Erzurum yaylasından gelen yoksul tırpancılar, orakçılar ekin biçemez ve ekmek yiyemez. Buğday pazarında ki hamal mercimek, arpa, buğday taşıyamaz, buğday pazarının çevresinde yuvalanan binlerce yaban güvercininin gagası tahılla buluşamaz.
Yeşermezse toprak, saç üstünde pişmez yufka ekmek. Lokantacı, giyimci, demirci kısacası cümle esnaf siftahsız sabahlayarak yaşar.
Yağmurlar yağmazsa sokaklardan eksik olur çocukların cıvıl cıvıl sesi. O sesler eksik kaldı mı bil ki; yaşamda eksik kalmıştır.
Yani anlayacağın; yağmazsa yağmurlar olmaz hayatlar, olmayan hayatlarda, yaşanmaz sevdalar.