Bir bilsen; nasıl zor oluyor atık Siverek akşamları. Gün batıyor, bir mahkûmun hücresine çizdiği çizi misali, insan ömründen geçiyor. Ne tuhaf, sen yokken bu yürekte günler aylar anlamsız bir duman gibi öylesine geçip gidiyordu. Senden önce umutlarımı, bir uçurtmanın kanadına bağlayıp rüzgârlara savururdum.
Şimdi sen varsın, hem de yüreğimin orta yerinde, bedenin çokta uzak kalsa benden, ruhunu ruhuma kardeş yaptım. Aynı toprağın çocuklarıyız bereketli Hilalin çocukları.Cümle canlılar hayat buldu bizde, sevgiyi yaydık tüm insanlığa..
Bölüştük ekmeğimizi, aşımızı bölüştükçe çoğalacağımızı sanıyorduk, her insanı kendimizi gibi bildik, ihanetlere uğradık, sevgimizi, emeğimiz soytarılar sofrasında meze yapanları sonradan öğrendik, nerden bilecekti ki kurt kanı taşır olmuş bazı yüreksizler.
Yürek demişken, sahi sen ne zaman düştün bu çileli yüreğe, seninki de iş mi? Hayret! öyle kapatmıştım ki yürek kapımı, hangi ara yaramaz bir çocuk gibi sızıverdin içeri. Bilirsin buranın evlerinin kapıları tahtadan, güneş doğduğunda ışık taneleri aralıktan sızıverir içeri yoksa sen benim yüreğimin güneşimi oldun?
Seninkisin akıl karı değil, olsun ya iyi ki düşüvermişsin yüreğime. Aşk ve sevda işi biraz delilik, paranın tüm kirinin bulaştığı çoğu yürekte, bedelsiz birine sevdalanmak akıl karı değil.Belki de en çok bu deli halini sevdim..
Sevmek birazda kavuşmamaktı.
Bu günde akşam oluyor. Güneş kaçak bir sevgili misali dağların arkasına doğru gizlenmeye başladı, mahcup bir sevgiliydi güneş, bendim biraz o güneş beni sana getiriyordu.
Bu günde senin düşünerek birazda ha sevmeye başladım, yeni açan kır papatyalarını, bu akşamüstü Hacıhıdır deresine bırakıyorum bir demet papatyayı, ardından el sallıyorum.
Çobanın biri derenin kenarında duran kayaya yaslamış sırtını. Kavalından çıkan bir ezgi, bu ezgiye yabancı değil kulaklarıma. O ezgi beni çocukluğuma götürüyor.
Hatırlıyorum çocukken babamın kavalından çıkan Kürtlerin Leyla İle Mecnunu olarak bilinen Mem U-Zin' aşkını anlata bir ezgiydi.
Hacıhıdır gölletin de bir gün daha karanlığa gömülüyor. Sanki yanı başımdasın sana Kürtçe anlatıyorum bu ölümsüz aşkı.
Ağlıyorsun… Ben ağlıyorum çobanın kavalı ağlıyor. Kaderlerinin, namuslu sevmelerin adı kavuşmadı ki hiçbir.
Mem ile Zin'in mezarları arasında yeşeren dikenler oldukça, hep ölüm ve ayrılık olacak aşkın bir diğer adı.
Güneş kızıla boyandı. Hayat devam ediyor. Bir serçe su içiyor ölüm bulaşmış Hacıhıdır suyundan. Ne tuhaf daha bir akaç ay önce bir gencin cesedinin sudan çıkarılışına tanık olmuştu gözlerim.
Seni bilmem ama ben çok çektim ölümün fotoğrafını. Seninle daha güzel düşünüyorum yaşamı su içen kumru gibi yüreğime dalıyorsun..
Senin için artık çekiyorum gün batarken Siverek akşamlarını…