Ölüm tüm canlılar için fiziki bir yok oluştur. Canlılar içinde her gün fiziki olmasa da ruhen ölen varlık insanoğludur.
Ne tuhaf çelişki; insanoğlunu ölmeden öldüren, yani ruhunu yaşarken cehennem azaplarına kurban eden kişilerin ruh ölümlerinin katilleri çok sevdiği kişilerin olması bir tesadüf mü, yoksa dünyanın imtihanı mı?
Ya yaşadıkları ruh ölümlerine rağmen inadına ruhunu öldüren katillerinin yüreklerine bir daha girmesi için gizliden açık bırakılan kapıya ne demeli.? Hangi bilim adamı ruh katiline azda olsa yüreğinde açık bir kapı bırakan psikolojiyi hangi bilimsel veriyle açıklaya bilir?
Bazen akıl sır ermiyor insanın yüreğine tılsımı farklıdır yürek çekimlerinin. Adam böyle bir ruh haliyle 30 yıldır yüreğine cehennem ateşleri yakan kadının" son bir kez görüşelim hakkını helal et" çağırısı üzerine onunla görüşmeyi kabul etmişti.
Adam o gece uyuyamadı o kadınla yaşadığı imkânsız ve bir o kadar masalsı geçmişini düşünüp, ağladı, öfkelendi, küfür saldı sahte sevdalara, içinde yeniden yeşeren ilk günün heyecanına kendide şaşıyordu. Gözyaşlarına anlam kendide veremiyordu. Yürek çatısından damlayan gözyaşları yastığını ıslatmıştı.
Kışın zemheri soğuk havasına karşı sanki ilahi bir güç 30 yıldır yüreği yanan adam için doğmuştu güneş. Adam elleri cebinde kaldırımda yürüyen insanların koşuşturmalarına anlam veremiyordu. "Koşun nereye giderseniz gidin sonu ölümdür"
Buluşma yeri Hazretti İbrahim'in makamıydı. Ateşin suya, odunların balığa dönüştüğü Balıklı gölün kapısındaydı. 30 yıldır görmemişti ama her yaş dönümünün fotoğraflarından tanıyacaktı beklediğini. Bir kutu yem aldı attı balıklara. Sonra nedensiz ağlamaya başladı gözyaşlarının nedenini sordu kendine, gözyaşlarıyla balıkları adeta yemliyordu.
Aklına geldi Neden Hazreti İbrahim'in makamında görüşmek istemişti. Sonra Urfa kalesine baktı, hazreti İbrahim'in ateşe atıldığı sütunları gördü. İçinden şöyle dedi" Ey kurban olduğum İbrahim hazretleri sen İlahi bir aşk uğruna ateşlere atıldın, bense beşeri bir aşkla yandım " Adam hesaplaşmak için ateşin suya dönüştüğü bir mekânı belki yürek yangınından seçmişti.
Balıklı gölün girişinde bekliyordu. Yüzlerce sevgili, yaşlı, genç insan topluluğu dua etmek için gelmişlerdi. Bazıları içinde ki merhamet duygusunu beslemek için balıklara yem veriyordu.Adamın gözleri yavrusunu yitirmiş bir anne misali merak ve heyecanla çevresine bakınıyordu. Birden aklına geldi," ya gelmezse. "Gelmese adam bu kez ruhen değil fizikken de ölecekti. İçinde " eğer gelmezse çıkıp şu kaleden uçurumlara bırakacağım bedenimi" mırıldandı kendi kendine.
Adam karşıdan bekliyordu cellâdını, birden bir kadın belirledi. Evet, oydu 30 yıldır ruhunu her gün yakan kadın karşısındaydı. Afalandı elinde ki telefon yere düşüp, üç parçaya ayrıldı, telefonu boş verdi sadece sarıldı, ama adam gibi bir sarılmaydı, bin yılların hasretliğini yüreğine doldururcasına saçlarını kokladı bu kez adamın gözyaşları kadının boyalı saçlarını ıslatıyordu. Kaç zaman öyle sarılı kaldı iki beden de, kendileri de farkına varmadı.
Çevrede ki insanlar bir anlam vermemişti bu sarılıp koklaşmalara. Kadın adamın elinden tuttu adamın adım atacak hali yoktu. Kadın düşüp üç parçaya ayrılan telefonu aldı. Adamı kaçırırcasına bir elini beline atıp başını omzuna dayayıp bir çay bahçesine sürükledi.
Sandal gezintisinin yapıldığı gölün kenarına oturdular. Adam gözyaşları içinde sandalla gezinti yapan üç Arap mülteci kızın gülüşlerini izliyordu.
Kadın " bi tanem kurban olurum, sana ben" Adam" içinden kim kime kurban oldu otuz yıl boyunca"
Garson yanlarına geldi. Ne istersiniz saatlerdir konuşmayıp sadece ağlayan adam" bana demli bir çay ama içinde ihanet, yalan puştluk olmazsın birde şekersiz olsun"
Kadın garsona verilen çay siparişinde kendisine küfür edildiğini bilmesine rağmen cinayet işlemiş bir suçlu misali, elini adamın elinin üzerine bıraktı. Adam yaşlılık izleriyle dolu yeşil damarlı ellerine baktı kadının, o yaşlılık çizgileri arasında adam gençliğini gördü, kadın ona ilk kez seni seviyorum dediğimde adamın ilk işi diz çöküp eline bir öpücük kondurmuştu. Kadının dudaklarına baktı ilk öpüşmeleri geldi aklına o zaman o dudaklar sadeydi, şimdi ise Beyoğlu'nun kirli bir sokağını andırıyordu.
Adam buraya geldiği için pişman olmuştu. İçinden onu buraya gönderen bacısına okkalı bir küfür savurdu. Hava soğuk olmasına rağmen binlerce güvercin başlarının üzerinde dolaşıp sanki buluşmalarını kutluyordu.
Adam kendine kızıyordu " demek bende celladına aşık bir milletin ferdiyim, öyle olmazsa insan katliyle aynı masada olur mu?"
Sessizliği kadın bozdu" senden hiçbir talebim yok. Düzenini bozmaya gelmedim, bundan sonra artık hayat benim için anlamsız yıllarca boşuna aldanmışım dünyanın güzelliklerine para, pul bunlar bir zaman için mutlu ediyor insanı. Sen şu anda istersen bu kalabalık içinde yüzüme tükür" Adam ilk kez gayri ihtiyarı yüzüne baktı. O eski sevgiliden sadece gözleri kalmıştı.
Adam halen içinden ağlıyordu. Göğüs kafesi kalkıp iniyordu. Çok sonradan fark etti birçok masada ki insanların gözü onlardaydı.
Adam yılların birikmiş kinini öfkesini kustu kadının suratına. Adam masadan kalkmak isteyince kadın ellerinden tuttu" gitme kurban olurum gidersen ben ölürüm"
Adam güldü " lan ..imansız ,vicdansız utanmaz,sen beni her gün azar azar öldürdün." "Af et " diyordu kadın…
Adam bildiği ve güneş yüzü görmemiş küfürlerini saydı suratsız kadının suratına. Dünya kararıyordu, başına yıkılacaktı Urfa kalesi. Adam, bir arkadaşına telefondan mesaj atıp" kötüyüm gel beni buradan al"
Arkadaşı gelip almıştı. Gözleri kan çanağına dönen sözde bu yüreği acıların ortağı adam bir çocuk gibi ağlıyordu.
Arkadaşı ısrar etmesine rağmen katiliyle buluştuğunu söylemedi. Bir arkadaşının evine gitti bir müddet sonra kendisiyle hesaplaştı. Gitmemeliydim…
Uykuya daldı. Gece rüyasına girdi kadın. Çırılçıplaktı ve balıklar yiyordu kadının yaşlılık izlerini taşıyan ellerini.
Adam uyandığında kendisine küfür etmeye başladı. Demek o da sanıldığı kadar güçlü değildi. Güçlü Olsaydı katiliyle ihanetten demlenmiş çayı içmezdi…