Bedel ödemesek, acıları nefreti ötekileştirmeyi cehennem çukuruna gömmeden, sevgiyi, kardeşliğin tohumlarını yeryüzünün tüm kara parçasına ekmeden alın terimizle sevgimizle sevgi ve kardeşlik tohumlarını yetiştirmediğimiz sürece barış sadece her Yıl 1 Eylül de insanlığın iyi niyet gösterisinden öteye geçmeyecek.
Son yıllarda gazeteci Mevlüt Bayraktar, değerli dostum Osman İzol ve çok değerli diğer yardım severlerle kanayan yoksulluk yarasına pansuman olmaya çalışıyoruz.
Yardımcı olduğumuz için insanlar bize geliyor derdini, ihtiyacını anlatıyor, paylaşımlar yaparak yardımseverlere duyuruyoruz. Bazen o kadar çok yardımsever yardım ediyor ki gelen yardımları başka ailelere aktarıyoruz.
Yardımcı olmak isteyen hayırseverlere kapımız her zaman açık, yardım yapanların çoğu isminin bir yerde yazılmasını istemiyor. Herkesin yardımını kabul ettiğimiz gibi herkese yardım içinde kapımız her zaman açık. Yardım isteyenlerin kimliğini ya da ırkını sorgulamak haddimize değil. Yeter ki ihtiyaç sahibi olsun bizim tek kriterimizde bu. Biz yardım talebinde bulunan ailemize hayırseverlerin desteğiyle sahip çıkmaya gayret ediyoruz.
İyilik hareketi yönünden iyi gelişmeler oluyor, duyarlılık her geçen gün artarken maalesef son yıllarda aynı oranda yoksul sayısı da artıyor.
Son iki yılda boşanma ve evini terk edip kaçanların sayısında gözle görülür artış yaşanıyor. Kaçanlar ve boşananlar geride masum çocuklar bırakıyor. Sosyal Hizmetler Müdürlüğü eşi tarafından terk edilen ve boşananlara 1200 TL maddi destek sunuyor. Hayat pahalılığı karşısında bu para çok yetersiz kalıyor. Evine ekmek alamayan bu ailelerini ayakta kalması toplumun yardımlarıyla mümkün oluyor.
Geçtiğimiz günlerde hayırsever Sivereklilerin yardım ve destekleriyle iki tır insanı yardım malzemesi Suriye'ye gönderildi. Bizde bu yardımları haber yaptık. Haber yapmamızın tek amacı iyilik hareketinde bulunan insanlarımızın sayısını arttırmaktır.
Bu haberimiz üzerine bazı eleştiriler yapıldı. Yeri gelmişken bu konuda fikrimi sizlerle paylaşayım. Bunu düşünün, lütfen gözlerinizi kapatıp o aç ve yalın ayak bir çadırın içinde ölmeyi bekleyen çocukları kadınları düşünün; bu mazlumlara sırf Suriyeli oldukları için yardım yapılmayacak mı?
Yorumlarda "önce can sonra canan" diyenleri gördüm. Donmak üzere olan, aç ve yalın ayak iki çocuk arasında "önce can" ayrımını hangi anlayışla yapacağız! Onlar çocuk; Arapça, Kürtçe ya da Türkçe konuşsa da dillerinin ırklarının ne önemi var? Önemli olan onların insan olmaları.
Sevgili dostlar; biz çevremizde bulunan yardıma muhtaç insanlara yetişiyoruz. Kimse bilmese de yetişiyoruz. Eşi ceza evinde olan üç çocuklu anneye, eşi akıl hastası olan 7 çocuklu anneye, borçlar yüzünden evini barkını terk eden babanın çocuklarına, kızının sağlığı için evini, tüm varlığını yitiren babaya destek oluyoruz.
Burada sayamadığım acil durumlarda vatandaşın yanında olmaya çalışıyoruz. Yaptığımız yardımlar Suriye'ye giden yardımlarla sınırlı değil. Siverek'te son günlerde bazı ailelerin durumu Suriyelilerden beter olmuş. Biz yaraları iyileştirmiyoruz belki ama emin olun kanayan yarayı pansuman etmeye çalışıyoruz.
Babaları tarafından terk edilen ve çöplerden atık madde toplayarak yaşamaya çalışan beş kardeşe gıda başta olmak üzere tüm ihtiyaçlarını karşılamak için çalışıyoruz. Bu kış gününde sobası olmayan anneye sevgimizi insanlığımızı katarak sıcak bir ortam sunmaya çalışıyoruz.
Kimin desteğiyle ebetteki; bize güvenen hayrını ve yardımlarını esirgemeyen siz değerli dostlar sayesinde. Biz sadece aracıyız, emanetçiyiz.
Son günlerde Siverek'te yoksulluk artsa da yardımseverlerinde sayısı da o denli artıyor. Ben bu iyi yürekli insanları gördüğümde; vallahi insanlık ölmemiş diyorum. Hepinizin, o merhamet dolu yüreklerinden öpüyorum.