Bu yazıyı kaleme aldığım günü hatırlıyorum. 2007 yılı yani tam 20 yıl önce Bayramda, hüznü acıyı yaşayan insanlardan kesitler sunmuştum. Kalem aldığım bu yaşamlar gerçekti, hikâye gibi kaleme alsam da ölüm kadar gerçekti. Eski yazımda anlattığım Hamal Şeyho yaşamıyor, çilekeş Leyla ablaya ne oldu bilmiyorum. Hamal Şeyho’nun oğlu Siverek’ten gitti. Mahpus Mısto’nun sigaradan katran karası olan ciğerleri, acılara hasretliklere daha fazla dayanamadı.
Bu yazıyı kalem aldığımda Ortadoğu Coğrafyasında kan gölleri küçüktü, şimdi mazlum halkların kanıyla kızıla boyandı körfez.
Çok uzağa gitmeye gerek yok yanı başımızda Suriyeli, çocukların parçalanmış cansız bedenleri gözlerimizin önünde..
İster Müslüman olsun, ister başka dinden yeryüzünde akan mazlumların kanıdır.
Mazlum halklar için, bayramlar maalesef acı ve hüzün doludur.
Ben şahsen sevinçli bayramları sadece çocuk olduğum zamanlarda hatırlıyorum.
Bu yazı belki okuyanlar için uzun bir yazı gelebilir, okuyanı hüzünlendire bilir. Lütfen okuyun ve her geçen bayramlarımızın acı ve hüznün çoğaldığı günler olduğunu görerek bana hak vereceksiniz.
Bayramlar; Sevginin pekiştiği, dargınların barıştığı, hoşgörünün en üst seviyeye ulaştığı günlerdir. Özellikle çocuklar daha çok severler bayramları. Yakınlarımızla, sevdiklerimizle kucaklaştığımız, bu güzel günlerde, her insanın mutlak bir anısı vardır. Bazen iç çekerek geçmişe özlem duyarız. Hep yaşadığımız bayramların daha güzel olduğunu, anlatırız bizden sonra ki kuşaklara.
Oysa bayramda bayramsız olanların sayısı az değil! Özellikle bizim gibi az gelişmiş, ekonomik sıkıntılar içinde yaşayan insanların bayramda, bayramsız kaldığı günlerin sayısı az değil.
Bu haftaki köşemde bayramlarda bayramsız kalan birkaç yaşamdan örnek vermek istiyorum.
Adı Leyla’ydı. On beşinde, daha çocuk sayılacak yaşta, kendisinden on beş yaş büyük köylüsü bir adamla evlendirilmişti. Yaşıtları bez bebeklerle oynarken o kendi kanından canından olan bebekleri kucağına alıp gül memelerinden emzirmeyi öğrenmişti. Leyla yedi yıl evli kaldığı süre içinde üçü erkek bir kız olmak üzere dört çocuk dünyaya getirmişti.
Bir gün hem de bayrama 24 saat kala. O kara bulutlar kaplamıştı Leyla’nın yaşadığı köyün üzerini. İçinde bir sıkıntı vardı. Güneş bulutların hapsinde. Gökyüzü karanlık akşama daha çok vardı. Ama gök karanlık, insanın içini daraltan kurşundan ağır bir hava vardı gökyüzünde, sanki bulutlar küsmüştü insanoğluna.
Leyla’nın Kocası Ramazan gecikmişti. Çocuklarına ve eşine bayramlık almak için şehre gitmişti. Aradan saatler geçti. Leyla köy yolunun gözüktüğü evlerinin çatısına çıkıp bulut kümelerinin karanlıklaştırdığı köy yoluna baktı. Kimsecikler yoktu. Rüzgârın yola savurduğu kuru ot parçaları ve toz bulutundan başka hiçbir şey göremiyordu.
Aşağı indi ilk çocuğu Lütfü annesinin uzun entarisine yapışarak’’ Aney hani bana bayramlık alacaktınız? Babam neden gelmedi Aney’’Leyla içindeki sıkıntıyı, huzursuzluğu yüreğine atarak oğlunu sevgiyle kucaklayıp başını iki yıl emzirdiği göğüslerine basarak, üzüm karası saçlarını okşayarak’’Gelecek kurban olduğum gelecek. Sana bayramlıklar almaya gitti. Sana ve kardeşlerine bayramlıklar alıp evimize gelecek’’
Üç kurşun sesiyle irkildi Leyla. Oğlunu kucağından uzaklaştırıp. Köy evinin toprak çatısına çıkıp üç kurşun sesinin geldiği köy yoluna baktı. Kurşun sesinden irkilen yaban güvercinleri köyden uzaklaşmak için gökyüzüne kanaat çırpıyorlardı.
Birkaç köylü üç kurşun sesinin geldiği köy yoluna koşuyorlardı. Leyla’nın yüreğinde ki sıkıntı arttı. Nedensiz kırıldı dizleri.
Bir zaman sonra köy yolundan gelen şivanlara, ağıtlara kulak verdi. Köyün içinden koşarken dizlerini döven görümcesini gördü. Oda onların koştuğu yöne koşmaya başladı.
İnsan kalabalığını yararak yerde kanlar içinde ki adamı görmeye çalıştı. Kanlar içinde eşinin cansız bedenini görünce yüreğinden bir çığlık koptu. Kocasına sarılmak isterken diğer köylü kadınlar buna engel oldu. Dönüp son kez baktı kocasına. Çocukları için aldığı bayramlıklara kan bulaşmıştı. Adam can verirken bile çocuklarının bayramlıklarını yaralı sinesine basıp öyle can vermişti.
Yıllar sonra bile Leyle yüreğini yaralayan o üç kurşun sesini unutmamıştı!
Oğlu Lütfü şehirden bir elbiselik alıp annesine getirdi. Leyla’’bu ne Lütfüm’’(Aney yarın bayram’’
Leyla yıllar önce arife günü kocasının bedenine sıkılan üç kurşun sesini hatırlayarak. Gözyaşlarını oğlundan gizlemeye çalışarak’’he ya kurban, yarın bayram’’dedi.
Evet, yarın bayram yine tek başına köyden uzak kimselerin göremeyeceği kuytu bir köşede bayramlaşacaktı kocasının toprağıyla.
Leyla yıllarca barışmadı Bayramlarla. Her bayram kocasının mezarından aldığı biraz toprağı gelin olurken yüzüne örtülen duvağın içinde, sandıkta saklayarak her bayram kocasının toprağıyla bayramlaştı.
**** ** **** **** **** ***** ***** ****** ******* **** ******
Adı Şeyhmustu.20 yıl önce karısının bir hastalık sonucu yitirmişti. Özürlü oğluyla yalnız başına yaşıyordu. Yaşamı boyunca yoksulluk, açlık ve çaresizlik yakasını bırakmamıştı. Ömrü amelelik ve hamallık yaparak geçmişti. Tüm Siverek onu tanırdı. Oda her Sivereklinin evine yük taşımıştı omzunda. Ta ki yaşlanıp, çalışamaz hale gelene dek. Hamal Şeyho dedin mi. Yediden yetmişe her Siverekli bilirdi, tanırdı onu. Yüreği insan sevgisiyle doluydu. Yoksulluğuna çaresizliğine isyan etmez’’Buna da şükür’’derdi.
Bayram için alışverişini yapmıştı. Şeker, lokum, kolonya almış. Bayram sabahı biri gelir diye geceden pişirmişti bayram yemeğini. Özürlü oğlunu yıkayıp tıraşını yapıp bayramlıklarını arife gününden giydirmişti.
Bayram namazından sonra yıllarca aynı yastığa baş koyduğu çilekeş eşinin mezarını ziyaret ederek Fatiha okuduktan sonra evine döndü.
Özürlü oğluna sarılıp bayramlaştı. Çevresini temizledi bir gelen olur. Diye
Pencereden Sokak kapısına bakarak gelenleri bekledi.
Birinci günü kimse gelmedi. Bayram yemeğini özürlü oğluna yedirdi. Kendisi kaşık vurmadı yemeğe. Hüzünlendi, dokunsalar ağlayacaktı. Kendi Kendine teselli verdi’’bayramın birici günü kim evinden çıkar’’diyerek avunmaya çalıştı
Bayramın ikinci gününü de pencereden kapıya bakarak geçirdi. Gelen yoktu. Akşam karanlığında gözyaşlarına engel olamadı. Ne kızları, nede torunları, hiçbiri kapısını çalmadı.
‘’Yarın dedi mutlak bayramın son günü gelirler.
Canı sıkılınca penceresinden baktığı camları sildi. Oturdu bekledi. Kapı sesiyle yüreği sevinçle doldu. İlerlemiş yaşına rağmen koşarak demir kapının sürgüsünü açtı. Tanımadığı yaşlı bir dilenciydi gelen. ‘’Dur’’ dedi bayram için aldığı kolonyayı, lokumu şekeri dilenciye verdi. Yaşlı dilenci Şeyho’nun bu davranışına anlam vermedi.
Şeyho evinin avlusunda çömelip başını iki ellerinin arasına alıp düşünmeye başladı. Zihinsel özürlü oğlu gelip babasına sarılınca Şeyho bu kez hıçkıra hıçkıra ağladı.
Birden başını kaldırdı baktı. Aç bir kedi avluda bir şeyler arıyor. Bayram için yaptığı, üzüntüden üç gündür kaşık vurmadığı yemeği kedinin önüne döktü. Yemek kokusunu alan kedilerin sayısı çoğaldı.
Şeyho özürlü oğluna daha sıkı sarılarak gökyüzüne bakıp mırıldandı’’Bayramınız kutlu olsun kuşlar, kediler iyi bayramlar. Yuh olsun size vefasız insanlar, insancıklar’’dedi.
****** ****** ****** ***** ***** ***** *****
Arife günü tel örgünün ötesinde taştan dört duvar arasında bir telaş vardı. Yarın bayram Mahkûmlar için iki kez bayram demekti. Açık görüşte sevdiklerine sarılıp hasret giderecektiler.
Koğuşun en yaşlısı Mısto dayının yüreği bir kuş kadar hafifti. Yarın ilk kez torunun görecekti.
Arife gününden banyosunu yapmış, aylardır ilk kez dişlerini fırçaladı. Gece uykusu gelmedi. Bir türlü sabah olmuyordu. Gece kaç kez koğuşun penceresinden gökyüzüne baktı. Yıldızlar inat etmiş sanki yerini güneşe bırakmıyorlar. Saatler sonra aydınlandı mahpus hane avlusu. Mısto sanki tahliye olmuşçasına sevindi.
Gardiyan elindeki listeden ziyaretçisi gelenleri okudu. Mısto dayının ismi yoktu. Gardiyana yanaştı.’’Baş efendi belki ismimi unutmuşsun’’Gardiyan tekrar listeye bakarak’’yok dayı adın yok’’
Yok, sözcüğü Mısto dayının yüreğine kurşun gibi işledi. Torunu için gecelerce çalışıp yaptığı nazar boncuğu kolyeyi avuçlarında sıktı. Boncukların avucunun içini kanattığının farkında değildi. İki damla gözyaşı akan kanına karışarak koğuşun beton zeminine damladı.
Açık görüş bitmişti. Tüm mahkûmlar hasreti sevince kardeş yapıp ranzalarına uzanmıştılar. TRT Diyarbakır radyosundan bir türkü yayılıyordu koğuşa’’Bayram gelmiş neyime, Anam Anam garibem ‘’
Mısto mırıldandı. ‘’Evet, bayram gelmiş neyime. Elde bayram mahpusta yürekte hüzün var’’dedi.
Bayramda hiçbir insanın bayramsız kalmaması dileğiyle, bayramınız kutlu olsun.