Dün gece uzun bir zamandan beri görüşmediğim, sevgili dostum Demirci Mehmet’in daveti üzerine, bir zamanlar demircilik yaparken inşaatında beraber çalıştığımız, o dönemde Siverek’in dışında sayılan bu gün Siverek’in merkezinde kalan evler arasında yürüyoruz.
Mehmet tüm sıcaklığıyla koluma girmiş, kolumdan yüreğime yayılan dost sıcaklığını hissedebiliyorum…
Gökteki ayın ışığı sokakları alabildiğince aydınlatmış. Mehmet bir ara durup bir aya baktı birde bana bir iki adım attıktan sonra gülümseyerek bana şöyle dedi” ya Deza (amcaoğlu) seni anlamakta zorluk çekiyorum. Ya kardeşim geçen gün bir yazı yazmışsın” ayı jiletledim bu gece” ya sen gariban aydan ne istiyorsun, durup dururken neden jiletliyorsun ayı”
Sonra gözlerimin içine bakarak devam etti ” bak dostum, o yazıda yılgınlık vardı, belli ki canını çok yakmışlar, yaşamın zor koşulları ve inandığın insanların seni anlamamaları sana isyan ettirmiş”.
Bu sıcak sohbetin bana verdiği destekle; yok! O kadarda zor durumda değilim, düşerken inadına kalkıp yumruğumu sıktığımı iyi bilirsin!..
Mehmet gülümseyerek beni teselli etmeye çalışıyordu:” Kafanı yormayacaksın, bazen insanlar bindiği dalı kestikleri halde, utanmadan bu dalı kim kesti? Pişkinliğini gösterebiliyorlar”.
Zaman zaman Siverek’te de oluyor, hava boğucu ve toz bulutu içinde kalıyor. İnsanlar şunu söylerler; hava ne kadar bozuk insanın ruhunu daraltıyor. Bunu diyen insanoğlu kendisine dönüp şunu sorsa ben kaç ağaç diktim, kaç kez yerde bulduğum çöpü çöp kutusuna attım, ya da ben ne kadar doğayı kirlettim? Hesabını yapsa sorusunun cevabını bulacak!
Sevgili dostuma dönerek; ya kardaş bozulan sadece doğa mı kirlenmiş olan, bozulan hava mıdır?
Mehmet konuşmasına devam etti” her şeyi bozan bizi! İlişkilerimizin büyük bir bölümü menfaat üzerine kurulmuş, aşkı, sevgiyi, vefayı kısacası insanlığı amaçlarımız uğruna kirlettiğimiz yetmiyormuş gibi birde utanmadan kim yaptı sorusunu sorabilme yüzsüzlüğünü gösteriyoruz”
Tamda yarama tuz bastın; benimde garibime giden şey dostluğunun sipahi pazarında üç kuruşa satanların dostluk adına ahkâm kesmeleri. Vefa nedir bilmeyenleri gelip insana vefadan söz etmeleri, aşkı bilmedikleri halde kendi çıkarları uğruna Leyla ile Mecnun olanları, hayırsız evlatların evladı Salih-i potsuna bürünmeleri, eşinin sevgisinden çok maaş bodrusuyla ilgilenmeleri, insanlığı katlederken kedilere şefkat gösterenleri gördükçe bırak ayı jiletlemeyi iki bileğimi jiletleyip kanımla unlandırmak istiyorum bazı utanmazları.
Demirci Mehmet bileğimi, ben buradayım, yalnız değilsin dercesine sıkarak” ya dostum sen yazılarınla bizi aydınlatmaya çalışan birisin, küçük şeyler seni daha çok acıtıyor, takmayacaksın ve yaşamına bakacaksın”
Sohbetimiz boyunca, kısacık yaşam karelerime yansıyan vefasızlıkları, riyakârlıkları ve en önemlisi sevgisizlikleri, dostunu hançerleyen kanlı ellerin gelip ellerini dostunun gömleğiyle silenleri, üç günlük dünya için her gün ayrı bir maske takanları hatırladıkça boğazım düğümleniyor, yüreğimde ki yangın geceyi aydınlatıyor.
Mehmet’e dönerek; sevgili dostum, güzel kardeşim ben insanım ve ilahi adalete inananım, bunun için boş veremiyorum, beynimi, yüreğimi insanlık adına yormaya çalışacağım ben bu toplumun insanıyım, yanlışları bu toplumun insanıyla düzelteceğime inanıyorum, ne ben uzaya çıkabiliyorum nede uzaydan adam getirtebiliyorum. Beni yanlış anlama ve sadece şunu diyorum: hava bozuk değil, havayı, dostluğu, aşkı, sevgiyi bozan insanın ta kendisidir. Ağrıma giden tüm bunları yapanların maske takıp insancılık oynamalarıdır. Çok şey istemiyorum. Sadece atalarımızın dediğini biraz değiştirerek ” iğneyi kendilerine çuvaldızı da yüreğime batırsınlar!
Dostumla sohbet ettiğim gece ilaç almış gibi rahatladım ve kaç gecedir dalamadığım derin uykuya daldım…