Boşuna tüketmişsin ömrünü. Boşuna yakmışsın on adama değecek namuslu ve sevda yüklü yüreğini.
Kaç kez yazamaya çalıştım, olmadı, yazamadım. Sana ulaşmak o kadar zordu ki bilemezsin. Zamanla geçer derdim.
Çizikler çizerdim, her gün odamın duvarlarına, aradan aylar, yıllar geçti. Erginlik sevdasına yordum, anamın sütünden ak ve namuslu sevdanı.
Nerden bile bilirdim ki? Halen o toprak çatılı evde, beni beklersin. Sana ulaşsaydım, unut vaaz geç. Ben sevilecek adam değilim diyecektim. Seninle bir daha göz göze gelmemiz, Kaf dağından su getirmek gibi bir şeydi. Bir anamdı habercim anamdan utandım, senden söz etmeye, etsem unutsun beni desem, her ketsen çok O sevinecekti. İyi hatırlıyorum ilk kez annem ve babamın yanında bağıra bağıra seni sevdiğimi anlatım. O gün babamdan annemden bir çuval dayak yedim. O günden sonra bu kente düşman oldum. Bir sabah vakti şafak sökerken arkadaşımdan aldığım ödünç ceket ile bana komşu kızı safiye ile gönderdiğin işlemeli mendili yanıma alarak, henüz on altı yaşındayken ayrıldım bu kentten.
Gidişimin ardından bir daha hiç kimseyi arama şansım olmadı sonra aylar sonra annem başka bir şehirde izime rastladı. Bir ara yine seni soracaktım. Ama senin uğruna yediğim dayaktan sonra, vaaz geçtim sormaktan.
Bilseydim kınalı saçlarına aklar düşüreceksen benim uğruma, günlümü sana kurban verirdim, bir Cuma akşamında sevabına sayılaydı Leyla ile Mecnun'una.
Bir sözümüz yoktu bir birbirimize. Bir göz bakışıyla ölümüne bir sevdanın ilk filizlerini yeşertmiştik, çocuksu, masum yüreklerimizde. Böylesi namuslu bir sevdayı hak edecek ne yaptım sana? Tezgâhtan aldığım siyah saç tokasını saymasak.
Boşuna yakmışsın kendin. Boşuna kınalı saçlarına aklar düşürümüsün be gülüm. Ben sevilecek adam değilim. Senin sevdiğin o saf, masum demirci çırağı değilim artık. O sevdiğin masum demirci çırağının yerinde yeler esiyor. Kurnazlıkların tezgâhlarından geçtim. Sevdasını bir durum ekmek arasına koyup dişilerinin arasında, çiğneyip çiğneyip tükürenlerin yanından geçtim. Haraç mezat satılan sevdaların, aşkların pazarında telalarlın elinde, üç kuruşa satılan aşklara tanıklık etti kör olası şu gözlerim. Biliyormusun? Şimdi annesi ölmüş, yetim küçük bir çocuk gibiyim aşktan sevdadan yana
Boşuna aklar düşürmüşsün saçlarına. Akıl karımı ki, senin yaptığın. Değmez bana be gülüm. Kim bilir? Kaç gece ağlamışsın benim için. Sen ağalarken, benim için yanarken, aklımda ne saçlarının rengi, nede bana gönderdiğin işlemeli mendile septiğin esans, kokusu kalmıştı yüreğimde.
Kırgın ve küskündüm aşka, hayata. İsteğim bir sendin oysa töreler adına ikimizde kurban edilmiştik. Senin uğruna o dayağı yemeseydim, belki küsmezdim hayata, aşka, terk etmezdim mekânı diyarı.
Kaçışım senden değildi, törellerin kıskancında, beşik kertmelerinden, istemediğim bir yastığa baş koymamak uğruna, ölüme baş koydum. Kaçışım senden, sevdandan yana değildi. Bilirsin ben ikimize biçilen, ölüm gömleğinden kaçtım.
Bilseydim her güm yüreğini, ateşlerde dağlayacağını, yanı başında seninle yakardım gönlümü, küle dönerdim.
Oysa senin kadar adam değilmişim, becerememişim sevmeyi.
Şimdi sorsan halimi aşktan ve sevdadan yan. Eh… Kör, topal, birazda divane haldeyim.
En güzeli senin yaptığın yapmak; Ya adam gibi birini sevmek
Ya da hiç SEVMEMEK