Uzun yıllardan sonra gelmişti doğduğu, çocukluğunun geçtiği şehre, kaç zaman olmuştu. Çocukluğu düştü aklına, küçelerde çizgi, ip atlama geldi aklına. Bez bebeğine sarılarak ninniler söylediği günler, birde papatyanın beyaz yaprağından rengini almış mahallenin terzisi Fahriye teyzenin diktiği elbisesi.
Dedesinin bağında baharın müjdecisi olan gelincikler, papatyaların açtığı yeşilin sevgiyle huzurla karıştığı insanın yüreğine işlediği kentin dört bir yanını yeşile dönüştüren üzüm bağları..
Yüreğinde sevgiliye kavuşmanın sevinci gibi tuhaf bir sevinç yaşıyordu. Adımları onu bağlara doğru götürüyordu. Nerde diye sordu kendi kendine nerde?
Çocukluğunun huzur bulduğu bağların yerine adına apartman dedikleri beton yığınları almıştı. Şire, tahnebi, kızvanki, ağbanki ve onlarca üzüm asmasının köküne beton dikmişlerdi.
Hüzünlendi, sanki o yeşilim bağaların, asmaların köküne değil yüreğine dökmüştüler betonları. Çocukluğunda dedesini üzüm kasasını andıran makaralı teybinden sokağa yayılan Celal Güzelses'in o kadife sesinden yayılan türkü...
Hangi Bağın Bağbanısan Gülüsen... Gülüsen,
Aldın Aklım Ettin Beni Deli Sen Aman.
Yüz Yıl Geçse Gene Benim Malımsan... Malımsan,
İsterem Ki Bir Gün Evvel Gelesen Aman.
Öldüm Bittim Eridim Tutuştum Amman
O Senin Aşkın Elinden Bayıldım Amman
Sesin Aldım Yüzünde Gördüm Ayıldım Aman
Diyarbakır Etrafında Bağlar Var... Bağlar Var,
Fitil İşler Yüreğimde Yara Var Aman.
Sen Gidersen Benim Başka Kimim Var... Kimim Var,
İsterem Ki Bir Gün Evvel Gelesen Aman.
Öldüm Bittim Eridim Tutuştum Amman
O Senin Aşkın Elinden Bayıldım Amman
Sesin Aldım Yüzünde Gördüm Ayıldım Aman
Karşı Dağın Kumruları Seslenir
Yaylasında Türlü Ceylan Beslenir
Koy Başım Dizine Yatım Uzanım
İsterem Ki Bir Gün Evvel Gelesen
Öldüm Bittim Eridim Tutuştum Amman
O Senin Aşkın Elinden Bayıldım Amman
Sesin Aldım Yüzünde Gördüm Ayıldım Aman
O çocukluğunun bağlarını gördüğünde maalesef yarı bir baygınlık geçirmişti. Sonra az ilerde kanserli bir hasta gibi son günlerini yaşayan bir bağa girdi. Bağın yıkılmış perçinlerin dibinde sevgisizliğe inat açan kır papatyalarını gördü. Tıpkı küçük bir kızken koparıp saçlarına taç yaptığı kır papatyaları. Sevdiği düştü aklına sevildiğini biliyordu ama birde papatya falından öğrenmek istiyordu sevildiğini..
Kadın papatyanın yaprağını heyecanla birden çektiği için, papatyanın canı yanar. Kadına bir şey demez papatya, kadının sevgisine aşkına hürmeten susar. Papatya canı yandığı için konuşamazken kadın beklediği cevabı alamayınca bir yaprak daha hışımla koparır papatyadan. Kadının yüreğindeki aşk hırsından papatyanın feryadını duymaz olmuştu.
Kadın o yüreğinde yankılanan sevda sesinden başka bir ses duymak istemiyor. Papatya baktı iki yaprağı kalmış kadın cevabı alamamış onları da koparacak!.. kadın seviyor sevmiyor.. Kadın sesini yükselterek adeta bulutlara, kuşlara tüm cümle böceklere duyurmak istercesine haykırdı, "papatya seviyor, sevmiyor." Papatya ağlamaya başladı, canı yandığı için değil papatya oldu olalı böylesine delice seven bir kadın görmediği için ağladı.
Kadında ağladı, sonra utandı, kendi egosunu tatmin etmek için nasıl kıyardı o güzelim yapraklara.
Papatya sessizce seslendi kadına, 'Beni toprağa sal, ben yine yeşeririm son yaprağımı koparmadan sana söyleyeyim.' Papatya Siverek'te açtığı için Sivereklice söyledi, 'vış bacım ma sen korfamsan, anlamisan adamın seni sevdiğini, benim yaprakları boşuna yoldun, sevi kız valla sevi...'
Kadın hem utandı, hem sevindi. Seviliyordu fallara çıkacak kadar değil, yüreklerde mezarlarda toprak olacak kadar.
Ölüm ölüm dediğin nedir ki; sonunda toprak olacaksın, hiç belli olmaz belki yeşereceksin yeniden bir papatyanın yaprağında...
Kadın yüreğinde sevilmenin mutluluğunu, bağların yerine beton yığınlarının yüreğinde açtığı hüzünle yola koyuldu.