Dün 25 Kasım kadınlara yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele ve dayanışma günü idi. Bu gün diktatörlüğe başkaldırının günüdür. Üç yiğit kadının, ülkelerinde ki diktatöre karşı mücadele ettikleri için vahşice yakılıp denize atılmalarını üstünden bir asır geçti.
Dünyada birçok şey değişti. Teknoloji baş döndüren bir hızla gelişiyor. Değişmeyen tek şey erkek egemenliğinin bazen tekeme toka, bazen bıçak ve kurşun olarak kadınlara yönelmeleri, kadınların bazen yakılarak, bazen de çeşitli yöntemlerle öldürülmeleridir.
Kadınlara yönelen şiddetin ekonomik, sosyal, kültürel birçok nedeni var, ne yazı ki bu nedenler asırlardı değişmedi. Bu nedeni erkek egemen sınıfın dünyada ki hâkimiyetidir.
Her yıl değişmeyen manzara meydanlara toplanana kadınlar elerinde pankartlar, dövizlerle” zılgıtlar eşliğinde kadınlara uzanan eller kırıla. Ya da Siverekli bir kadının deyimiyle” puç ola kadına kalkan eller”
Zılgıtlar her yıl aynı sloganlar hep aynı… Bir asırdır değişen bir şey yok. Neden yok çünkü Emperyalist toplumlar kadınları her alanda kullanılan bir araç gördüğü için değişen bir şey yok. En solcumuz bize meseleyi sınıfsal açıdan çözüm yerine sembolik gösterilerle geçiştiriyor.
Ben şahsen sadece kadınlara yönelik değil, çocuklara, çaresizlere emekçilere yönelen şiddetin ancak sınıfsal bir mücadeleyle ortadan kalkacağına inanıyorum. Kadın insandır anadır. İnsanın beyninin cinsiyeti yok. Sömürü ve şiddet varsa bu sadece kadına has bir sorun değil sorun toplumsaldır ve analizi iyi yapılarak bu şiddet hastalığından toplumsal olarak kurtulmanın yollarını arayacağız.
Beş yıl önce yine bir 25 Kasım günü yazdığım yazı. Zahmet olacak ama okuyun değişen ne oldu.
Ben söyleyeyim Sivereklice “ kadına uygulanan şiddet artmış eksilmemiş yanı eski tas eski hamam”
25 Kasım, Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Ve Dayanışma Günüydü. Bu gün Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de, çeşitli kentlerde yürüyüş, panel konferans, resim sergisi gibi etkinliklerle kutlandı.
Kadına Yönelik Şiddetin her türü bir kez daha yapılan etkinliklerle lanetlendi. Şiddete karşı durmak sadece kadınların görevi olamamalı, her insanın insani görevi olmalıdır.
Bir toplumda hukuksal adalet, eşitlik ve sosyal adalet yoksa o toplumda şiddet kaçınılmazdır. Bizim gibi az gelişmiş ülkelerin sorunu sadece kadınlara ve çocuklara yönelik yani; aile içi şiddet sorunu değil. Toplumun sosyolojik yapısına baktığımızda genel anlamda şiddetin yaşandığına tanık oluruz. Bizim gibi toplumlarda kadınlar ve çocuklar daha çok şiddet olaylarına maruz kalıyorlar genel anlamıyla şiddete mayili bir toplumuz!
Benim bakış açım; Türkiye toplumunda kadınlardan çok, çocuklar şiddete maruz kalıyor. Günümüzde, basının da yardımıyla kadına yönelik şiddet ön plana çıkarılmış. Kadınlar şiddete maruz kaldığında kendilerini ifade ederken, şiddete maruz kalan çocuklar kendilerini ifade edemeyip, şiddetle büyüyorlar. Şiddetle büyüyen bu günün büyüklerinin bilinçaltında, çocukluğunda yaşadığı şiddetin izleri kaldığı için kendi çocuğuna, eşine şiddet uygulayıp, bu uygulamadan bir sakınca görmüyorlar.
Genel anlamıyla şiddete yanlısı olan insanların psikolojilerin derinliklerinde şiddetin ve yalnızlığın izleri ve geçmişin intikam hırsı yatıyor.
Bizim gibi toplumların meselesi sadece kadına yönelik şiddetin olmadığı inancındayım. Bunun içindir ki, sadece kadına yönelik değil, genel anlamıyla insana ve tüm canlılara yönelik şiddetin derinliğine inip, yıllardan beridir insanların bilincine bir kanser uru gibi yerleşmiş şiddet duygusunun nedenlerini ortadan kaldırmak gerekiyor.
Genel anlamıyla şiddetin birçok nedeni var; bu nedenlerin kadınlara ve çocuklara yansıması, daha çok kendini gösterse de, bir bütün olarak şiddetin en büyük nedenlerin başında eğitimsizlik gelmektedir. Siyasal ve Sosyal olarak geri kalmışlığın nedeni eğitimsizliktir. Ekonomik olarak yetersizlik ve birçok toplumsal geri kalmışlığın şiddet yansımasının, en büyük nedeni eğitimsizliktir.
Kadınlar yalnızca 25 Kasımlarda, 8 Martlarda değil, her gün kendileri için, dünyaya getirdiği veya getireceği çocukları için toplumsal şiddete karşı durma bilincini gerçekleştirip toplumun özgür bireylerinin oluşması için mücadele vermedikçe ne kendileri özgürleşir nede toplum özgürleşir! Kadınların mücadelesini güçlendirecek temel gıdaları eğitimdir.
SİVEREK’İN KÜÇÜK GELİNLERİ
Türkiye’nin birçok bölgesinde görülen, insan yaşamını zehir eden erken yaşta evlilikler, yani küçük gelinler ve annelerin dramının, yüz yıllardan beridir toplumumuzun kanayan, en acılı yarası durumundadır.(kadına yönelik şiddet olaylarında mağdurların birçoğunun erken yaşta evlilik yapan kadınlardan oluştuğu görülüyor) Bu konuda, yıllar önce Diyarbakırlı bayan yazar Esma Ocak’ın (berdel- kervan servan) isimli kitabı ve ona benzer yüzlerce kitap yazılmasına rağmen sorun devam etti. Devam etmesinin nedeni Esma Ocak gibi yazarların kitabını okuyacak kadınların çok azının okuma yazma bilmesiydi. Son yıllarda gelişen teknoloji sayesinde, bu kez görsel anlamda küçük kadınları, gelinlerin yaşadığı dram gözlerimizin önüne getiriliyor.
Son günlerde Şanlıurfa ve Siverek hastanelerinde doğum yapan 18 yaşından küçük annelerin durumuyla ilgili soruşturma başlatılıyor. Bu soruşturmalar 20 yıl önce başlatılmış olsaydı, belki bu gün 18 yaşından küçük annelerin soruşturmasına gerek kalmazdı. Bu acı durumların yaşanmasının tek nedeni modern ve insani yasalarımızı geç uygulamamızdan kaynaklanıyor.
Yasal olarak 18 yaşından küçük insanların evlenmeleri yasak olmasına rağmen, küçük yaşta çocuklarını evlendirip hayatlarını karartan insanlar, ya bir cami imamını ya da yarım bir hocayı bulup, sözüm ona kendi vicdanlarını rahatlatmak ve toplumda bu yanlış evliliğe resmiyet kazandırmak için İmamın duasını alıyorlar. Bu konuda cami imamlarına görevler düşmektedir. Yasal olarak evlilik cüzdanı olmayan şahısların dini nikâhlarını kıymamaları gerekir.
Genel olarak Güneydoğu Anadolu bölgesinde ve Şanlıurfa’da daha önce çeşitli nedenlerle yapılan çocuk yaşata evliliklerin birçok sosyal, kültürel ve ekonomik nedenleri vardır. Yaşanan dramlara rağmen insanımız inadına çocuklarını erken yaşta evlendirmeye devam ediyorlar.
Çocuk gelinlerin yaşadığı dramı bir başka yazıda sizlerle paylaşmak istediğim için bu günkü yazımı burada noktalıyorum.
Saygılarımla.