Gece beden ve ruh sancılarımdan dolayı uykularım azılı bir mahkûm edasıyla firarda olduğu için, hafta sonu olmasına rağmen erkken saatlerde uyandım.
Ruh ve bedenimden ayaklarıma yansıyan bir ağırlıkla adımlarım beni çay içeceğim kıraathaneye doğru götürtüyordu.
Erken saatler olmasına rağmen, sokakta yaşamın yakasına yapışım hayata kalma mücadelesi veren insanların ve sokak hayvanların mücadelelerini izledim uykusuz, yorgun gözlerle.
Belediye çöpçüsü kıştan kalma sert rüzgârlardan korunmak için, yüzünü bir militanın yüzünü gizler gibi gizlemiş. Bir kedin sert rüzgârlardan korunmak için kepeneği kapalı bakkalın önüne sinmiş, daha iyi bir yaşam için üniversite hazırlık kurslarına giden kitaplarını sinesine sıkıca bastırmış iki kız çocuğu hızlı adımlarla yürüyüşler, hayata kalma mücadelesidir gözlerime yansıyan…
Kahveci Hüseyin’de benim gibi yaşam yorgunu, uzun yıllardır tanırım kendisini feleğin tokadını yiyenlerden olduğunu biliyorum, belki bu yüzdendir kahveci Hüseyin ile aramızda ki sıcaklık.
“Acıyı acıyla bastıracaksın” der yaşamın militanları.. Hüseyin’in getirdiği acı kahveyi (Mıra)’dan iki yudum alıyorum. Haberleri izlemek için kahveciden televizyonu açmasını istiyorum. CNN Türk haber akışı yeni başlıyor. Bildiğimiz haberler, iç siyaset Hollanda ve ardından insanı insanlığından utandıracak, insanım diyebilenlerin yüreğini yangın yerine çevirecek bir haber başladı. İstanbul Beyoğlu semtini karanfil sokağında, yaşayan hayata tutunmak için, canlarını, evlatlarını evde bırakıp işe giden, anne, baba ve abla işteyken üşüyen üç kardeş sobayı yakmaya çalışırken evin tamamını yakmışlar. Yaşları 1-3 ve 5 olan üç kardeş yanarak
yaşamın yakasından düşmüşler. Bu haber beynim ve yüreğimde son günlerde başlayan isyan ateşini daha birçok alevlendirdi.
Çay boğazımda kaldı, gözlerim nemlendi, o saatlerde yıllardır uğrayıp çay içtiğim, müşterileriyle kardeş olduğum kıraathane adeta işkencehaneye dönüştü, beynimde yana çocuk çığlıkları.
İş kazaları ve ikmal sonucunda bu güne kadar yüzlerce ölüm hikâyesini okudum, yazdım ve bazılarını da mesleğim gereği fotoğrafladım. Haberleri sunan spiker” ihmal sonucu ölüm” diyor.
Ya el insaf… Şuna yoksul ölüm desene. Bir lokma ekmek uğruna, yanarak ölen yavrularını yaşamın yakasından düşmemek adına, onlara bir lokma ekmek getirmek adına, onları yalnız bırakmak zorunda kalan bir annenin, ablanın ne ihmali olacak. İçimden haberleri ben sunmaya başladım. Hayat pahalığına, sadaka niteliğinde olan asgari ücretin yetmeyişinden adil ve adaletli bir düzenin olmayışından, yangının düştüğü yoksul evlerinden birinde yaşanan en acılı ölüm…
Hangi coğrafyada olursa olsun, hep yoksul evlerinden sokaklara yankılanıyor ölüm çığlıkları.
Haber bitikten sonra aklımda ölüm çığlıkları ve karanfil sokak kaldı. Karanfil bana şair Ahmad Arifin” karanfil kokuyor sigaram” dizelerini hatırlattı.
Maalesef artık beynimin bir yerinde ben ölene kadar ölüm kokacak karanfil sokak…