Hep koşup bakmak isteğimdir. İnsan neye bakmak ister? Niçin bakar? Hep olan ve sende olana niye bakmak ister? Gözler neye bakar? Kendine bakmak isteyen başka varlıklar var mıdır?
Belki de kayıp olanı aramaktadır aynaya bakış. İnsan neyini yitirdi de hep arar oldu? Ve aynaya koşar oldu.
İnsan aynada ne aradığını mı bilmiyor? Bundan mıdır bitmek bilmeyen bu arayış; aynalara bakış.
Oysaki her yüzeyde oturmuşum ben şimdiye dek, renksiz gölgeler gibi yolsuz yollardayım hep. Yorgun yolcular gibi sadece karanlık gecelerde uyuyup kalmışım. Ancak yine de Her şey bende buluyor kendini. Ve yine her şey bende kaybediyor kendini; gittikçe yok oluyor, neredeyse bir gölgeye dönüyorum.
Ama senin ardından, ey deruni, yürüdüm, koştum en çok; kendimi senden sakladımsa da, yine de bendim senin en iyi gölgen: sen nereye gittiysen, ben de oraya geldim.
En yakın, en mavi dünyalarda dolaştım seninle; topraksız arazilerde ve bulutların üstünde gönüllü gezen bir seyyah gibi.
En uzak, en karanlık dünyalarda dolaştım seninle; gözyaşları ve kanlar içinde.
En yasak, en kötü ve en uzak şeylerin içine seninle geçip girdim ve eğer bir sen diye bir şey varsa içimde, bu, benim hiçbir yasaktan korkmayışımdandır.
Ey aynam, Seninle kırıp parçaladım gözümün saygı duyduğu ne varsa; bütün sınır taşlarını ve heykelleri alaşağı ettim; en tehlikeli arzuların peşine düştüm. Uçurumların kenarında gezindim hep.
Ben seninle buldum güzel gözleri, hızmalı burnu, karakaşları ve büyük gözlerle görmeyi. Uzun zamandır gözlerimin içinde olan uzaklığı senle sildim. Senin aradığının aynısını sende buldum, ey huzur bozan!
Ey ayna bugün en iyisi ve değerlisi kırık bir aynadır yine, çizik mizik, dağınık ve en teklidir. Bugün en tekli olan budur.
Kutsamayı öğreten, lanetlemeyi de öğreten gibi güzeli gösteren, çirkini de gösteren sen.
Bilmezdim renkleri, sen çizdirdin gökkuşağını. Şah damarına sen yakın ettin beni.
Acılar içinde kıvranıyordum. Acı çekenlerden ilaç istiyordum. “ Ey Mahi!” – dedi ayna bana- “ Kendine bak aynada.”