"Katlanıp zarfa koyulduk
Kimi öylece kaldı orda
Kimimiz de çıkmak için öldü. "
Kimin hayatını yaşar insan? Hangimiz yaşadıklarımızın mimariyız? Yüzümüzdeki hüznün ressamı kimdir? Ya Avuçlarımıza tutuşturulana ne denmeli? Bir narin serçe yavrusu gibi Avuçlarımıza bırakılan ve sert sözlerle; " sıkma ölürsün, bırakma ölürsün." denildi. Av uçlarındaki sensin ama sen değilsin.
Katlanıp zarfa zarfa koyulduk. Her şey bizde yani mektupta, ama hic bir şeye muktedir değiliz. Yazandadır her bir şey... Ama yine ulak, ulaştırmasa mektubu hic birşey söylememiş olur yazan.
"Açma zarfı!
Ölürüm aydınlıkta."
Açma zarfı! Aydınlıkta ölürüm. Yağmurların kara çöllerimi bereketlendiren değildir. Islanır ölürüm. Dilindekiler dökülmesin ıslanırım. Kırmızıdır bu bulutlar.
"Ölüm bulunmuş
Ulağın heybesinde.
Ebe ulak; doğuran."
Zarftan düştüm. Kaldırıma. Dışarıdaki yağmur ıslatılır beni...Kaldırıp elimi uzatıyorum. Ellerim boşta kalıyor...
İnceden bir ses, fısıldıyor içime: " Zarfına dön..."
Telaşlanıyorum. Ve ardından başka alemlerden karşılaşan iki ses:
Deruni: " Asla" diyor.Diğeri; acıları ve imkânsızlıklar yüzüme çarpar O sert sesiyle: "dön..."
Düştüğüm yerde fırtınalar esiyor... Kalbimdekiler bütün yüzlere yabancı. Kendisine tanıdık tek şey var; Mabet. Tek bir şeye koşmak ister adımlarım burada. Ruhuma... Uzaklaştırılıp yaralanmıştır O da. Kalabalık olan bedenlerin içine atılmıştır. Bir ulağın heybesine atılmış yine. Burada artık o da iki kişilik tanıdıkda olmuştur.
Bu iki tanıdık hep kaçarlar birbirinden; yakayı ele vermemekten korkarlar. Ve birden " işte çözülmezliğe giden yol" diyor o sert ses, karanlık zarfı göstererek.
Ve Deruni: Varla yok gibi yaşamanın ağırlığı çökmüş üstüne. O da bütün bunlara inat bir dünya kurar kendine. İste o dünyanın sahibi, kendisi olmuştur artik. Bunu kimse anlayamaz. Mabet hariç.
Zaman geçtikçe, açılır öz derinliklerine, kendine. Kalabalıklar içinde huzursuz bir kaçaktır artık. Yakın olmaktan korkar. Ve kaçar en güzel diyara.
Ve yine uzatılan eli boşta bırakıyor Diğer ses. Deruni, Konusmuyor kimseyle... Issız bir istasyon hüznüyle bana dönüyor ellerim. Kaldırımda.
" Dinler misin?" diyorum " Güzel bir ses... Öğlenin bu saatinde uykuyu kaçırır ama...Bu sese değer değil mi?
Değer...