Adım çaresiz. Tanışıyor olmalıyız. Bir “geç kalmanın zamanında” yada “erken gelmiş zamansızın birinde”. Duyurmuş olmalıyım çaresizliğimi; eli havada kalmış yada kolları boş kalmış bir çaresiz olarak.
Zaman mıdır her şeyi belirleyen? Bir şeye geç kalmak yâda erken gelmek ne demektir acaba. Biz hiç bir şeyi belirleyemez miyiz? Mesela, zamanında veya istediğimizde; gelmek yada gitmek. Zaman nedir ki? Bizden uzak mıdır yâda bizden bir parça mı? Yoksa hiç biri mi? Zaman mıdır bize hâkim olan? Yetkimiz, hiç yok mudur yapıp-ettiklerimizde? Muktedir hep o mudur? Hayır, zaman değil; zamana ben muktedirim diyen. Ey itirazını yapan kişi! Evet, sana derim: “Hadi her istediğini geri getir”. Ölmesini istemediğin kişinin ölüm zamanını ertele yâda sevdiğin kişinin yanından ayrılmaması için senden uzaklara gitmesine engel ol. Sevdiğin, başka kişilere gitmesin hep sende kalsın diye gidiş zamanını ertele. Yapabilir misin bunların hiç birini? Yapamasın ey çaresiz…
Sen kendine bile muktedir değilsin. Kendini bile “erkene” yâda “geçe” alamazsın. Hadi yap kendine bir güzellik; “ilk heyecanlı kalp atışlarına” git yâda onları getir. Yapamazsın seni çaresiz…
Elbet koşmak ister, arzuladıklarını hemen yapmak istersin; bundan şüphem yok. Geç kalmışlıkları telafi etmek; erken yaptıklarını ertelemek istiyorsun. Bilirim bunca hızlı koşman bundandır. Ama zaman senin bu adımlarını duvarlara çarpandır. Seni çaresiz bırakandır. Geç kaldıklarının arkasından öyle bir sesle koşarsın ki; sesin ve adımların sağır eder gökyüzü nü-yeryüzünü.
Zaman ve çaresiz sen. İşte anlıyor musun beni şimdi. Elbet sana sitemim kızgınlığım yoktur. Her şey “geç kalmak” veya “erken kalkmakla” olmuş. Bilirim, asıl sebep ve suçlu odur. Bundandır çaresizliğim ve çaresizliğine kızmayışım.
Zaman; Peygamberleri de getiren değil midir? Bozulduysa zaman, tanrı hemen bir peygamber gönderi oldu. Anacak bazen peygamberle bile muktedir olamamışlardır. Çaresizleri kurtarmak için çaresizliklerinden. Zamandır seni geç getiren beni erken kaldıran
Uykuyu dahi getirendir o. Ve seni uykulardan kaldıran. Sen getirebilir misin bir uykuyu istediğin zaman yada uyanık bırakabilir misin? Gözler kapandığın da karşı koyamaz gözler. Uyanık olduğunda uyutamazsın uyanığı. Sen, gecenin karanlığını getirenin sen olduğunu mu sanırsın. Zaman gelmeden sen bin perde çeksen de karanlığı getirmesin. Ey çaresiz, sabah senden gidince daha getiremezsin.
Hem sen getirebilseydin hiç arar duru muydun? Zaman sende olsaydı hasret çeker miydin? Hasret mendilini sana getiren yine odur. Geceye ayı, Züleyha’nın yüreğine Yusuf’u, dile Sözü, yola yolcuyu, dağa karı, çiçeğe arıyı konduran da odur. Sen bir kış mevsiminde çiçek vermezsin işte. Zeliha’nın yüreğinden Yusuf’u alamazsın.
Bütün keşkeler değilimdir, zamana karşı yenilginin gözyaşları. Sen hiç zamana yenilmeseydin “keşke “ der miydin? Keşkelerin içinde hep kayıplar yatar. Acıların olduğu ve sinelerin boş kaldığı şehirlerdir keşkeler. Dolu olan bir şehirde hiç keşkelere rastlamak mümkün müdür. İşte bizde bu şehirlerden birer taneyiz ey çaresiz… Bu şehirlere hiç istediğin uğrar mı? Elbet uğramaz. Bir çiçeği ve çiseleyen yağmuru yoktur bu şehrin. Bu şehrin, hiçbir Akşamı yuvasına eli dolu ve kalbi heyecanla dönenen yoktur.
Sana diyorum ey çaresiz! Değilsin gelmek istemeyen. Adımların öyle bir çarpar ki duvarlara, yıkmıştır zamansızlık duvarı ile kaplı yüreğimi. Ey Dilber! Kalbin diyorum, zamana mahkûm uçan bir kuşun kanatlarını kırıp müjdeli haberi bana getireli zamanlar oldu. Sana yetişemez hiç bir ulak. Atmaca dahi olsa arkanda kalır, bilirim. Keşke şehrinin sokaklarında, sabahları sıcak esen senin rüzgârındır yine, bilirim. Zamana karşı sine parçalayan da yine sensin. Zifiri gecelerin zamanı ile savaşan yine sensin, bilirim. Göz kapaklarında; zamanın savaşından kalan izleri götürür yine zaman.
Ey çaresiz sana diyorum; Düşen bir gözyaşını geri getirebilir misin? Karanlık kuyunun dibine bir ip uzatabilir misin? Aynalara düşman olan bir yüzü tekrar barıştırbilir misin? Aynalarda ağlayan bir yüzü güldüren bilir misin? Yaşamayı öğrenmemiş bir kelebeği geri getirebilir misin?
Ey çaresiz, zaman hep böyle muktedir sana. Uyanmış birini tekrar aynı rüyayı gösterebilir misin?
Ey zamana yenilmiş çaresiz! Soruyorum sana: yaza bilirimsin bir kaderi yeniden? Yada küllenmiş bir kalbi tekrar alevlendirebilir misin? Ya zamanı, geçmiş bir hayali tekrar kurdurabilir misin? Mektubu yazılmış bir hasreti unutturabilir misin? Ya çoktan geçip gitmiş bir Nisan aynı geri döndürenbilri misin? Buyur az ilerisi kalbim; mevsimsiz, yağmursuz kurumuş, aynalara küskün. Bu perdeyi tekrar çekebilir misin?
Ey çaresiz!
Matem eden bir rüzgârı estiremezsin.
Eksik kalan bir besteyi tamamlayamazsın.
Gülü kurumuş bir bahçenin yasında açamazsın.
Dermanı dermana şifa edemezsin.
Ey çaresiz
Bir dilbere verdiğin gönlü geri getirmesin.
Ömrünün son deminde olan sonbaharı durduramazsın. Ya çaresiz elleri kolları bağlı zifiri karanlıkta olan hasrete vuslatı verebilir misin?
Ey zamanın savaşında; kabuksuz yara alan çaresiz. Kaybolan bir yüreği tekrar bulabilir misin?