Her konuda olduğu gibi özellikle de dini konularda bilgiçlik taslayanlar kimdir bilir misiniz? Bir şair onlar için der ki: Kendi kulübeciklerini kurmak için taşlar taşıyışlardır Kâbe’nin duvarından.
Bilgisizdirler ve fakat bilgisizliklerinin farkında değillerdir. Biliyormuş gibi yapmaktır tek becerileri. Bir sayfa kitap okumak yüktür Onlara. Ancak hep kitabın ortasından konuştuklarını sanırlar. Öğrenmek için çabalamaktan, bilgi için emek vermekten, aramaktan, araştırmakta vb. yeğdir onlar için.
Tırşıkçılığı severler; güçlüden yana olmaya bayılırlar, bayıldıklarını göstermeyi de severler.
Yoksundurlar; öyle yoksundurlar ki sözleri değil, davranışları da saklayamaz yoksulluklarını, yoksunluklarını. Öfkelidirler bilgiye, bilene. Balondan şişme güçlüye karşı olmak ürkütür onları. Vakit kaybetmekten korkarlar, hayır demekten de, hatalısınız demekten de. Ben çıplak değilim derler. Çıplak kral misali. Cehalete, elbiseniz çok güzel olmuş derler hep. Yalandan.
Ağızlarını açtıklarında öyle şeyler akar ki ağızlarından ve öyle şeylerden dem vururlar ki; hayatın gerçeklerini sadece kendi avuçlarında olduğunu sanır ve her şeyi tamamıyla kavradıkları iddiasından kolay kolay vazgeçmezler ve hep bir akıl verme duygusuyla konuşurlar, yazarlar.
Kendisinden başka herkesin; yanlış zamanda yanlış adamlarla yanlış yerlerde olduğunu söylerler. Aynı zamanda bıyık altı gülme ile samimi olmayan sözde mütevazilik! İle de hep ahir zamanda olmaları nedeniyle, Kemal'e ermeye geç kaldıklarını varsaydıkları için, doğru zamanda doğru adamlarla doğru yerlerde bulunmaya çabalarlar. Fakat bunu söylerken, asrı-saadeti insanlara yaşatan o bilgileri de ellerine alıp bakmaz, baksa da görmezler. Görme, düşünme, kavrama yerine sadece kuru yaygara çıkarmayı tercih ederler.
Gürültücüler; sessizliği sevmezler. Yalnızlık nedir bilmezler; bilmedikleri için de korkarlar yalnızlıktan.
Ya yalnız kalır da mağaralarına bir nur inse. Aman neyime yalnızlık derler.
Ya yalnız kalıp düşünseler. Aman düşünmek benim neyime.
Hiç düşünmemişler ki yalnız yürüsünler. Taklitçilikleri bundandır; yaygın olanı tekrarlamayı severler; hem de herkesle birlikte tekrarlamayı severler. Genelde kulakları hep önden çekecek çobanın ıslığındadır. Kavramaya çalışmadan hemen harekete geçmeleri bundandır; bu sefer geç kalmamalıdırlar, bu sefer treni kaçırmamalıdırlar, bu sefer bir yerlere iyi görünmeliler.
Peki ya gelen sesleri kavramaya çalışana ( arayışta olanlar, öğrenmeye çalışanlar, sorgulayanlar, okuyanlar vb...) karşı nasıllar?
Arayanlardan hoşlanmazlar. Aramazlar da. Bulmazlar, bulamazlar, aramazlar çünkü. Kolaylığı, taklitçiliği yol edinmişlerdir; korkaktırlar, garanticidirler; risk almazlar, alamazlar, alışmamışlardır bir türlü. Günde kırk defa tekrar ettiklerini bile anlamaya zahmet etmezler.
Çokbilmiş insancıklar...
Tekrar sözler ...
Kimliksiz kalabalıklar...
Tırşıkcı, taklitçi, nüfuslu güçlüler....
Ya ben kimim?
Kim olduğumu bilmem. Ancak kim olmadığımı biliyorum.
Fikrimce kim olmadığımızı bilelim. Kim olduğumuzu da söyleyenler olur elbet.
Peki, “bilen kimdir?” Diye soracaksınız.
-Bilen: Yunus gibi:“ Ben bilmem” diyendir.
Son sözüm:
"Kal dili değil; hal dili ile konuşandır bilen."