Bir hikâyesi Olmalı İnsanın. Anlatabileceği değerli yaşanmışlıkları olmalı mesela. Bir de hayal kurabilmeli güzel şeyleri dair. İnsan gelişi güzel sadece yeme-içme vb dünya rüzgârına kaptırmamalı. Yüreğini bazalt taşına dönüştürmemeli insan. Çokça meşguliyetiniz olabilir. Belki de çok zor işler ile geçiminizi sağlıyor olabilirsiniz. Bu demek değildir ki yüreğinizi bu işlerin altında bırakacaksınız. Ezdirip öldüreceksiniz.
Her şeye rağmen bir çocuk olmayı başarabilmeli insan. Niye mi Çocuk olacak? Çünkü çocuk, yüreğini yaptığı yaramazlıklar altında ezip bırakmıyor. Mesela çok yaramaz bir çocuğun eline bir kâğıt ve kalem verirseniz ona deseniz ki; "şefkat ve merhamet ile ilgili bir şeyler yazın" çocuğun kalemi eline alır almaz yazacakları bir şeylerin olduğunu göreceksiniz. Mesela şunları yazmaya başlar hemen.
“Yağmurlu bir günde bir kuş vardı hava çok soğuktu ona bir kuş yuvası yaptım içinde ekmek koydu.”
"Bir gün yolda yürürken aç bir köpek gördüm. O köpek sanki ölecekti. Bende hemen gittim marketten mama alıp köpeği verdim."
“Bir gün sokakta yürürken su içen Bir köpek gördüm su içiyordu birden suyun pis olduğunu gördüm. Ben onu çekip evden temiz su getirdim. Doya doya içip kaçıp gitti. "
Bu anlattığından hepsi çok yaramaz diye bildiğimiz Hiç yerinde duramayan çocukların kaleminden alıntılardır.
Bizde de tüm bu zorlu şartlara rağmen yazabileceğimiz anılarımızı bakalım yarınki anlatılacak hayat hikayelerimize.
İnsanoğlu sadece maddi yönüyle var olan bir varlık değildir. 21. yüzyılda maddi ihtiyaçlarımızı rahat karşılama imkânlarımız çoğalmıştır. Lakin bol olan imkan çeşitliliğine karşılık kalbimizi fakirleştiriyoruz. Güzel duygularımızı maddiyatın altında ezip öldürüyoruz.
Siyasiler, ağalar, patronlar, işçiler, emekçiler güzel hikayelerinizi bu etiketlerin, koltukların, makamların, mevkilere kurban ediyoruz. Yüreğinizle yazın hikayelerinizi…
Sözler belki ellerinizden tutmaz ama yüreğinize dokunabilir