Bugün cuma; gecenin sessizliği içinden ölüm Tanrının yanından ayrılarak aşağı indi. Deruni'nin üzerine çöktü, akrep ve yelkovanıyla gözlerinin içini taradı. Çaresizliği ile hayallerin ve mazinin kanatlarında olan Mahi ve Rıha'yı teslim aldı. Zaman... Bu ikisinin belki de aynı bakışla son nefes alışlarıydı.
Yarınki takvim sayfalarına bakıldığında; hasretin karanlığına boğulduğu, ölüm sessizce ta ki bir sonraki Eylül'e varana dek nefeslerin arasından dolaştığı görülür.
Hiçbir şey demeye güçleri yetmeden, taşsız duvarlarla süngülenmiş kapılara çarpıp düşerek son bir Cuma kapısında yere yıkıldılar. Cuma geldi-geçti ve son gün yatağının başucunda dikildi; ölüm alnına dokundu. Çaresiz olan Deruni, mateme gözlerini açtı.
Ölelim mi Rıha?
Ölelim...
Ölürsek belki tanrı bizi kavuşturur. Belki bizle konuşur da. Buna dayanır kalbimiz Rıha. Tanrı ile konuşmaya gücümüz yeter. Asıl kalbimizin dayanmadığı ayrılık vaktidir Rıha. Dayanmaz bilirim dayanmaz.
Yüzüne, gözlerine, gözlerinin içine bakmaya gücüm yetmez. Gitmeden, gözlerimi gözlerinden kaçırırım Rıha.
Bekleyişler
Bekleyişler
Bekleyişler....
Hayır, Rıha hayır. Gitme dayanmaz kalbim buna. Bekleyişler alışık olduğumuz zaman değildir. Biz güneşle çalışan çoğullardık Rıha. Güneşin sıcaklığında yaraları basan pamuk toplayan işçileriz Rıha.
En fazla çayın demlenmesini bekleyenleriz Rıha. Birde fabrikanın paydos anonslarını. Hiç beklemeden Besmele ile işe başlayanız. Bir kitabın sonunu bekleyecek kadar bekleyebilen değiliz. Bir ömrü nasıl bekleyebilirim Rıha. Belki Her şeyi beklemeyi öğreniriz de hayat öyle böyle öğretir de. Ya sensiz seni beklemeyi, kim öğretecek Rıha?
Ne çok şey öğretmiştin Rıha; bir gülüşe nasıl hayranca bakılır, bir sabah en heyecanı ile nasıl karşılanır, bir Mabedin ne kadar kutsal olduğunu, sudan bahaneler bulup konuşmayı, şiir okumayı, göz uçları ile sessizce konuşmayı, büyük duyguları küçük harflere sığdırmayı ve daha sayamayacağım çok şey Rıha çok şey... Ha unuttuğumu düşünme, şekersiz çay içmeyi de öğrettin.
Kimi zaman yalan konuşmayı da öğrettin Rıha. Mesela; seni unutmayacağıma rağmen yalandan unutacağımı söylemem, bundan sonra çaya şeker atacağımı. Daha çok yalan var Rıha çok. Senden kaçmak istemem bile bir yalan Rıha. Oysa sana gelmek için seni bir saniye görebilmek için Kalbim yanar tutuşurdu.
"Gidildikten sonra neler yapılır?" Bunu hiç öğretmedin Rıha...
Ya seni beklemeyi nasıl öğreneceğim Rıha? Sanırım bu derste hep tekrara düşeceğim Rıha.
Sen yoksun diye hep aynı kalacağım; Hüzünlü, heyecansız, tebessümsüz, şarkısız ve sadece hüzünlerin tercümanı olan Sukutta kalacağım.
Rıha, hiç susmak istemiyorum…
Sukutu, bana böyle öğretmemiştin ama Rıha. Bilirsin dimi Sukutumu. Sukutum hep öğrettiğin şekildedir. Hani sadece bakışır konuşmazdık ya işte o. Ama bugün hiç bilmediğim bir sukuta bırakıyorsun beni Rıha.
Sukut, dile gelmez hüzünlerin tercümanıdır