İnsanoğlunun varlığıyla beraber bir olan ölüm, insanlarda yok olma veya bilinmedik başka bir âleme gidiş olmasından dolayı hep endişe verici olmuştur. Bu endişe Karacadağlılarda daha baskındır. Çünkü Karacadağlılar, yaşadıkları coğrafya itibarıyla hayata daha farklı bir bağlılıkları vardır. Karacadağ’ın doğa ile iç içe olması, çiçekler, kuşlar, koyunlar, kuzular ve de gökyüzü mavisi ile bir bütün olma imkânı vermesi, insanı bir başka bağlıyor hayata. Bunca güzellik ve doğa ile iç içe olan Karaçadağlıların bu sebeplerden ölüm ile ilgili çok farklı inanışları var.
Karacadağlılarda ölüm korkusunun bilinç altında oluşturduğu baskısılar tedirgin etmiş, daha ölmeden önce birtakım inançlar oluşmasına sebep olmuş. Birtakım davranışları, meteorolojik olayları, hayvanların hareket ve sesleri çoğu zaman ölümün bir işareti olarak yorumlamaktadırlar. Mesela eğer bir köyde gece bir köpek ulursa, bu köyden birinin öleceğine işarettir derler. Çocukken gece ulayan köpeğin neden böyle ses çıkardığını anneme sormuştum. Annem, bana köpeğinin böyle yapmasının sebebinin yakında köyden yada civarda birinin öleceğini işaret etmektedir, demişti.
Yine Karacadağlılarda, ölümün habercisi olarak belirtilerinden biride; rüyalardır. Bazı insanların kendilerinin öleceklerini rüyalarında görürler, başkalarıda rüyasında birinin öldüğünü görebilir. Bu rüyalar genelde şu şekil rüyalar olup yorumlanmaktadır. Örneğin Ayşe Teyze, rüyasında komşuları olan Mehmet beyin evinde, büyük bir düğünün olduğunu görmüştür. Karacağlılar, Ayşe teyzenin bu rüyasını, Mehmet beyin evinde birinin öleceğinin ön belirtisidir derler. Yani bu rüyada ki düğün aslında Mehmet beyin evinde büyük bir yasın olacağını gösteriyor.