Bir hikayem var isimsiz.
Bir hikayem var; güneşsiz, sabahsız, yurtsuz…
Hikayeler, anlatılan, üzerine saatlerce konuşulan, yaşanılmışlığı kimi zaman tartışılan olmuştur. Ancak benim hikayem hiç konuşulmayacak, bilinmeyecek. Elbet bu demek değildir; kıymetsiz, gereksiz, boş bir hikaye olduğu.
Elbet hikayem için: “Gizli bir hazinedir” diye bilirim. Bunu da kendini beğenmişlik yada ukalalık görmeyin. Öyle olsaydım elbet hikayemi, en güzel isimlerle isimlendirmeye, şımartmaya ve dillendirmeye çalışırdım. Evet beğenilmişlik değildir; söylediklerim ve söyleyeceklerim: “ gizli bir hazinemdir hikayem.”
Hikayemde yok bir Cami, kilise veya sinagog. Yoktur yöneldiğim bir kıble, mabet. Çünkü mabedim ta kendisidir hikayem. Hikayemin her bir parçası mabedin ta kendisinden yaratılmıştır. Nefes ve bakış; ta kendisinin ışığı ve karanlığındandır.
Hikayemin Hz. Adem’le Havva’dan başlayan bir başlangıcı da yoktur. Adem ve Havva daha dünkü çocuklar. Onların, göbek bağını kesen ben, musalla taşına koyan ben. Dağlar sizi birbirine fırlatan ben. Karacadağ senin ateşinden sigaramı yakanım. Mecnun, Ferhat ve Züleyha’ya gidin ötede oynayın diyenim. Bir Hz. Hatice’dir birlikte yürüdüğüm. Adem’in hikayesinin başlangıcına sebeptir hikayemden bir kelime bilmesi:
“ cihanı hiçe satmaktır adı aşk”
Döküp varlığı gitmektir adı aşk”
Adem’e elmayı yedirendir. Havva’nın aşkı. Bu kadim bir hikayedir. Adem’in taze bilinendir.
Bir hikayem var…
Bir hikayem var; sağır olanlar duymuştur. Bu hikayemi okuma yazma bilenler bilir. Mağaraya sığınanlar bilir. Merhameti celladın baltasını öldürenler bilir. Tek yenildiği merhamet, acı olanlar bilir. Korkuya gülen, onu tanımam, bilmem hiç karşılaşmadık diyen bilir. Her gidişte ardına baka baka giden bilir. Maviliklerin ötesini hayal eden, ırmakları coşturan, rüzgarlara yerinden saydıran ve rüzgarların içinden içinden esen, kokuları nefesle koklayan bilir hikayemi. Hımsa burunlu, alnı düğmeli, avuçları özlem dolu olanlar bilir. Zamansızlar bilir. Hesap ve kitapsızlar bilir.
Bir hikayem var …
Havası dumanlı. Hem de hep dumanlı. Güneşi, ayı, yıldızları ve baharı dahi dumanın içinde. Bir gölge gibi. Havanın rengi burada gölgedir. Var mıdır öyle bir renk diye sorarsınız belki. Evet var; O varlığı ile yokluğu bir olan renktir. Varsan var olan, varsam var olan renk. Yine
varlığım ve varlığın etkisizliğin havası, rengi. Kapkara bir renk ve karanlığın bile rengini veremediği bir renk. Belki tarifin tarifsizliğini yada tarifsizliğin tarifini yaptım. Hem zaten gölge öyle değimlidir ki: senden bir parça ancak yine de sende olmayan bir yabancı.
Bir hikayem var…
Ben ve senli; ben ve gölge; gölge ve ben.
Hiç beni terk etmeyen gölge. Ve hiç benle olmayan gölge. Benliğimin tam ortasında oturmuş; çiçek bahçelerini, Karacadağ yaylalarını benle gezen. Ötelere el ele gezdiğimiz.
Bir hikayem var…
Bensiz, sensiz ve kimsesiz. Sessiz ve isimsiz…