SERAP
Ey serap;
Sabrım
Dayanağım, Hayat kaynağım
Mor rengim
Siyahım
Hançerim
Merhemim
Gökyüzüm, ayım.
Mabedim, kıblem
Serap, insanoğlunun doğumu ile başlar. Belki de ilk ağlama ilk feryat bundandır. Belki de serap peşindeyken vuslatı beklerken hayal kırıklığındandır bu denli ağlama.
Neden insanoğlu hiç bir şeyi ile durmaz; hep ara durur…
Neyini kaybettin de ey talip ara durursun?
Kimi derki: Mal
Kimi der: Makam
Kimi der: Memleketi ararım.
Bunları sayanlara derim ey serapsız. Peki ya nedir yine onca mali olan firavunları uyutmayan durdurmaya?
Mali da olan makamı da olan yine durmaz yerinde.
Ah serap! ne de acır oldum sana. Seni ne kadar da küçük ve yanlış bilmişler. Kirletmişler, perişan etmişler.
Ya seni bu denli bilmeyip varı yokluğu ile sana koştuğunu sananlara ne denmeli.
Çöldeki toprakları sen diye içen zavallılar.
Mabet deyip secde eden aptallar
Onlara senin adına demek isterim ki: gördüğün gibi değilim; göründüğüm gibi de değilim. Görünüş, sadece görmek istediğin bir elbisedir. Senin hapsinden beni, benim varlığımdan seni koruyan, yine benim; serap.
Yine derim ki:
Ey Yabancı, benim varlığımdaki 'ben', sessizlik içinde oturur, sonsuzluğa dek kalacak orada, doyulmaz, erişilmez; Senin için
Ey yabancı!
Senin için aydınlık olduğu zaman; benim için karanlıktır: böyle olsa da ben maviliklere değerek sabah vaktini, telefonla konuşan iki deliye haber ederim; çünkü sen ne karanlığımın huzurunu duyabilir, ne de yıldızları okşayan kanatlarımı görebilirsin.
Ey yalancı...
Ne de güzel bir gerçeksin.
Ey uzak...
Ne de güzel vuslatsın.
Onca uzakta arayanlar; nede uzaklara gitmişler. Acırım bu vuslattan kaçanlara.
Ya seni kaleminden uzak sanıp sana koşmak için duranlar ne denmeli. Sen yazılmak için beklenecek şey misin ki.
Senin ardından koşan masal kahramanı mecnuna ne denmeli; bu denli senden uzak yalancı. Leyla'sından hep kaçan yalancı.
Ey ulu düşman; gözler:
Yoksa sende midir bu Serap?
Hep arayıp kavuşmadığım;
Bendekileri alıp en derinlere atan.
Ey ulu düşman sen hep böyle Deruni'ye mi atarsın mahkûmunu?
Beni en çıkmazlara salan serabın kalesi.
Bu denli siyahın anlamalıydım sebebini; güçlü, asil ve karanlık kale.
Ah serabım, bildiğim…
Yaşam kaynağım, kalp atışım;
Nede mutlu edersin beni. Sokaklarda yürüyüp gökyüzüne şarkı söyletenim.
Sesimi bana dinletenim; beni adam yerine koyup karşında oturtan.
Çamurdan arabayla Paris'e götürenim.
Yağmur damlalarıyla yarın dudaklarına dokundurtanım.
Deruni'de hiv ve mahi'ye gerçek olanım.
Gördüğüm değilsin
Ara dururum
Budur beni ben eden
Uzakta değilsin en yakındasın
Bana vuslat değil seni gerek seni
Bulduysam seni başlar gurbetim