Sen bugün yoksun mevsimlerim dönmez hep kışta. Güneş doğar ama yasta. Rüzgarlarım esmez, nefessiz. Bulutlardan yağmurlar inmez, matemli gökyüzüm. Kalbim kurumuş, rengi solgun...
Bilsen ne savaşlardayım şu; "geçmez zamanla." Senin yokluğunla her yanımı kuşatır yaralayan geçmez zaman. Yokluğunla bütün acı vericiler ittifak halindeler. Zaman, ağır adımlarıyla en güçlüsünü vurur saatlerime. Elimde hiç bir plan, taktik kalmaz gidişinle. Her bakışıma, bıçak çekmiş zaman. Tutunacağım umutlarım gece karanlığına hapsedilmiş. Umutlarım bu savaşın esiri.
" Esirim ( Çaresiz)
Geçmez zamanın
Hükmünü bekleyen"
Ben baharı bekleyenlerden değilim artık. Geçmez zamana karşı, ebedi yenilgiye uğramış bir yaralıyım. Topraklarında güllerin kül olanım. Artık hiç bir yangını sündüremem, nefesim yok.
Seni öpmeye, koklamaya doyamadım. Zaman geldi aldı elimden soramadım. Buna karşı koyamadım çaresizsim. Geçmek bilmeyen zamanla buna katlanıyorum. Nefessiz nefessiz yokluğuna uyuyorum. Sesimi yok duyan. Adımlarım hep çıkmaz sokaklarda alev alev yanar, döner döner aynı yerden yere.
Hasret yanıyor içimde, 'geçmez zaman' hep peşimde. Hangi tarafa dönsem sen. Hangi zamana baksam yokluğun. Tırnaklarımdan akar kanlar; zamanı delmeye çalışan zavallılar. Başları belada, kendilerinin bilemeyecekleri kadar. Mabedin dibinde mabede kör olmuş bir adam. Ne kadar zamanı delmeye, güneşe koşmaya çalışsalar boş. Sım sıcak damlar geçmez zaman ve kanlar karışık. Her akışta gözlerimin renginden bir şeyler alarak.
Kalbini alevlerle ıslatan Çocuk. Kelebeğini, geçmez zamanın kucağına bırakan. Minik serçesinin yokluğu ile saatlerin karanlığında kalan. Artık isyan zamanı mı dersin?
Ey çocuk neye isyan edeceksin ki? Ateşsiz de seni yakabilene mi, geçmez zamanın yarınına mı, kül olmuş yağmura mı? Yoksa ihtiyar zamanına mı? Ey Çocuk sen ancak Çaresizliğine ve ihtiyar zamanına isyan edebilirsin.
Bu 'geçmez zamanın' tek muktediri sensin ey Mabet. Yokluğunda, geçmez zamanın sokaklarında çıplak ayaklı bir yetimdir bu çocuk. Kim vurduya gitmiş bir ölü dür aklım. Ey Mabet, yolunun Mezarsız bir şehidiyim ben.
Ey Mabedim, kim bilir kaç mutlu yarınlarımız bu geçmez zamana haps oldu. Kaç doğmamış çocuklar ve çocuksu sevinçlerimiz, ihtiyar zamanın kucağına atıldı. Yokluğun diyorum Ey Mabedim, ne zifiri karanlıkmış. Kalbimi, geçmez zamanın kuyusuna atan şu yokluğun; hiç bir ipin ulaşmayacağı ve kervanın geçmeyeceği bir yere bıraktı. Ne zaman duyacağım şu güzel kelimeyi 'HOŞ GELDİN BUYRUN’u. Geçmez zaman işte yokluğun budur ey Mabet. Hiç bir zamana başka şeyler duymaya izin vermeyecek olan.
Susmam da mı sende kalacak. Yokluğun beni üzen bir sessizliğe mi terk edecek. Ah Mabedim oysa ne güzel susmalar öğretmiştin varlığın ile...
"Susmayacağım
Susacağım
Zaman aksın sana..."