Özlemin gözlerimden uzaklaşıp en derinlere akıyor... Özlemin şiddetti yükseliyor; hasretinle bir kelebek gibi, Küçük bir ağırlıkta kırılıyor kollarım. Dizlerim kaldıramıyor beni, hasretini. Sesleniyorum, duyan yok beni. Kimseler yok. Geçen biri olur diye, bir ihtimalle kulak kesiyorum; gelen tek ses, sensin. Elimi kalbime koyuyorum; seni duyuyorum. Dizlerim daha da titrer olur. Bacaklarım kaldırmaz bu hasretin sesini.
Kalbim karanlık bir kuyuda. Çıkmak için sağa sola çarparak ilerlemeye çalışıyor. Hayallerim rüzgârlarla savrulan bir yaprak olmuş. Gövdesinden uzak...
Hasretin kalbimde yol alan tek yolcu. Ve hasretin hızla ilerlerken, yetişemiyorum vuslatına. Olsun bu tek yolcuya da razıyım. Senden gelen hiç bir şeye yoktur şikâyetim.
Bir hayal olsa da inanıyorum ki; her geçen saniye götürüyor bizi, aynı istasyonun duraklarına. Kalbimdeki zaman, sana doğru ilerliyor. Bayramın ilk mesaisi, sesinin habercisi...
Geçmeyen bu günler, hasreti aşılıyor, sensizliğin illetine düşmüş yüreğime. Bir an gelsin istiyorum, yüreğime derman olacak o gün...
Duam senin aydınlatman, her sabahımı güneşten önce. Gelsin artık Karacadağ'ın Siverek'e doğru esen rüzgârında kokun. Bu yolcunun heybesinde taşıdığı tek sermayesisin.
Nasıl mı geçiyor gecelerim?
Ey Mabet, gecelerimi bitirmeyendir hasretin... Ah bir bitse de geçse gece. Ve varlığının bidayeti olsa, yokluğunun nihayeti. Gecenin ortasında uykudan kalkıyorum görürüm ümidiyle. Ruhumun penceresini açıyorum. Bir şiir geçiyor içimden. Hasret... Bir su gibi dökülüyor dudaklarımdan. Tutamıyorum...
Sonra yastığım bir deniz oluyor boğulacağım. Hiç tanınmayan bir yer oluyor yatağım. Odam bir mülteci yurdu gibi. Uykular haram, savaşlar altında...
Ey Rıha, sabah olsun diye; bir şarkı mırıldanıyorum. Hiç bir zaman noktası konuşulacak bir söz gibi. Bir kelimeyi tekrarlayıp duruyorum biz adına. Bitiremiyorum...
Her gece ben, içime hapsoluyorum işte. Anahtarı çalınmış bir hapis... Özlemin bir başka yükseliyor her gece. Ve ben tüm gücümle sabahı bekliyorum...
Ey Mabedim, Özlemin sığmıyor kalemimin bedenine... Yine de tek çarem kalem, kâğıt ve şiirle özlemimi anlatmaktır. Çaresizce...
Anlatacak öyle güzel şeylerim de yok Rıha. En çok anlatacağım; özleminle ıssızlaşan yüreğimdekilerdir. Bu ıssız yürekte; ağustosun ortasında kış rüzgârları eser. Sokaklarında dalından uzak ve sarı yapraklar gezer. Ve yetim bir çocuk çarpar çıkmaz küçelerine.
Sensiz, ellerim yalnız ve soğuk avuçlarım. Erzurum soğuklarını gördü yüreğim ve çetin fırtınalar ama üşütmedi özlemin kadar.
En kötüsü de ne bilir misin Rıha? sonsuza dek yan yana inen iki damla gibi birbirine dokunmadan yan yana aynı dünyada olmaktır. Hep özleminle yaşamaktır…