Hasret ateşinde yanan bir yürek vardı. Siverekliler bilir bu ateşi. Çünkü Siverek suyunu içenlerin çoğu bu ateşe düşmüştür. Niye Siverekliler bilir ve bu ateşe düşmüştür diyorum; çünkü Siverekliler yürekten severlerde ondan. Birde bu coğrafyada sevgi tıpkı yaz mesimi gibi seveni yakıyor. Burada sevgililer hep bir birbirine hasretlidirler. Kimisi sevdiğinden uzak olur; gurbet diyarlarda çalışmaya gider. kimisi de adetlerden dolayı sevgilisine kavuşamaz... Ve bunlara benzer bir sürü sebep.
Sevmek zor iştir bu memlekete. Aslında sevmek değil de sevdiğine kavuşmak zordur. Sevenlere sorarsanız Siverek'in bir ismi de " Hasret"tir derler.
Siverekliler doğuştan büyük sevda ile büyürler; bir yandan Karacadağ dağlarında esen sevda yüklü rüzgârlar; diğer taraftan Feribot tarafından şire üzümünden akan tat var.
Nice sevdaları var ki; Karacadağın taşının altın gömüldü. Karacadağ taşını kara taş yaptı. Niceleri de var ki; Fırat'ın akan sularına bırakıldı sessizce. Siverek'te hasret ateşi, mezarsızdırlar. Kimsenin göremeyeceği, bir dikili taşı bile olmayan yerlerde saklanmaya mahkûmdurlar.
Hasret ateşi ile yanmak, bir alın yazısı değildir elbet. Ama bu topraklarda temmuz ayında alna vuran güneşin sıcaklığından da daha gerçek bir ateştir. Bunu herkes bilemez de. Ancak Çorum, Adana, Bursa, Sivas ve Kayseri'de yaz aylarında tarlalarda güneşin ateşinde yananlar bilir. Siverekliler her mevsime her coğrafya ya dayanabilir. Belki de bunca zorluğa dayanabilmesi bundan büyük ateşlerde yanmış olmasındandır.
Siverekliler, sevdayı yalancı baharlı dizilerden öğrenmemişler. Sevdayı yürekten, sevgilinden uzakta, toprak ananın içinden; yaz mevsiminin sıcak güneşinin altında tarlada ve gurbet ellerde hasret ateşi ile öğrenmiştir.
Gurbette başka yüzlerde teselli aramaz Siverekli. Gökyüzüne sevgilinin yüzünü çizer ay ile kavuşur yâre. Gurbette ay ile uyur geceleri. Ay yârin yüzü, sıcaklığı, sesi ve kendisi olur. Siverekliler, sevdalarını ay ile bir ay gibi pak bırakırlar.
Hasret ateşini anlatmakla anlatamam. Birde gelin hasret ateşin de yanan yüreğe kulak verelim; Kalbimi saklıyorum.
Göğüs kafesime hapsediyorum hislerimi,
Hasret ateşinde yanıyorum.
İçimde bir tek sen.
Dışarıda hep yasaklı yollar var.
Penceresini açamıyorum hislerimin.
Bırakmıyorum bulutlarımdan bir damla...
Yasaklı ve adetlerle sarılı her yanım.
Bense kara sevdalı bir Siverekli.
Tutup yüreğimi,
Çok yükseklere bırakıyorum.
Erişemesin yalanlar, çıkarlar.
Diriltip ruhumu, gönlümü gizliyorum.
Ve usulca oturuyorum hasretinle.
Seni bekliyorum sensizce.
Hafif bir rüzgar, giriyor kapımdan.
Alabildiğince yeşil,
Bir hava alıyorum ciğerlerime.
Özlüyorum...
Sanki her zerrem yokluğunla dolmuş.
Bomboş sokakları resmeden,
Garip bir ressam gibiyim bu topraklarda.
Sensizliğin hasretini alevlendiriyorum,
Bulutlar dolup taşmıyor.
Beni bir tek Karacadağa aşık gökyüzü anlıyor.
Bir de yarini kaybeden yürekler.
Yalvarıyorum kalemlere,
Dileniyorum kelimelere,
Bir söz olup yazıl istiyorum sol yanıma.
Suları tırmalıyorum ellerimle.
Sırılsıklam oluyorum. Yine de sönmüyor hasret ateşin.
Yakıyor hasretin ateşi.
Sonra sıralıyorum,
İmkânsızlığına, seviyorum diye haykıramayışıma.
Mesela el ele bir Siverek Küçesinde,
Ya da Karacadağ'ın zirvesinde
Oturamayışımıza...