Zaman hiç de zaman tanımadı...
Yetim çocuğu evine zamansız bir zaman getirdi. Bu acımasız ve dönmez memur, tökezleyip düşmemesi için koluna sıkı sıkı yapışması gereken bir masun çocuk olduğunu bilmek bile istemiyordu.
Bana kalırsa zaman hepimizin büyük bir suçlu gibi kollarından da tutmamış da değildir.
Bir de öte yandan Yetim Çocuğun, kalbinin kapıyı açıp da üniformalı bir memur ile burun buruna geldiğinde, Yanında da, yüzündeki üzüntülü ifadeye bakılırsa, kendisini tutuklanmaktan daha beter bir şeyin beklemesi gereken hapisten kaçmış bir mahkûmu getirdiğini görünce kapıldığı korkuyu kolaylıkla hayal edebiliriz. Kalp, bir an için, sahibinin ( yetim çocuk) suçüstü yakalandığını Polisin de evde arama yapmaya geldiğini düşündü, çelişkili gibi görünse de rahatlatıcı bir düşünceydi bu, çünkü sahibi zamandan başka bir şey çalamazdı ve varlığı gereği bunları öyle evin bir köşesine falan saklanacak gibi değildi. Kuşku çok kısa sürdü, çünkü polis memuru bu Çocuğun gözleri görmüyor onunla ilgilenin dedi. Nihayetinde polis memuru ona yalnızca eşlik ettiği için içine su serpilmesi gereken kalp, sahibini eve alıp sahibine kendini onun kollarına bırakıp ağlatmaktan harap düşerek, içinden bizim zaten kaderimiz böyle deyip, işin büyüklüğüne kendini teslim edip bırakı verdi.
"Hangi körlük sevindirici olmuş ki?.." diyeceksiniz.
Derim ki:
Zaman biraz zaman tanısa belki de suçsuz bir körlük de sevindirici olur. Hatta belki en büyük dua bile olur " ben görmek istemem yalnızca sana kör olmaktır dileğim."
Size soruyorum "soğuk bir bakış" bu bakışları görmemek, görmekten daha iyi değil midir? Mesela Karacadağ soğuğunda kalan bir yetim çocuğun üzerine "Güneş bakışlı" bakışların esirgemesi Yetim Çocuk için en büyük yokluk değil midir?
Hanginiz yüzünüze vuran sert rüzgara bakmak istemiştir? Hem fırtınalı havalar gözbebeklerini karanlıklara bırakmaz mı?
Zaman biraz zaman tanısaydı belki de suçlu da kalmazdı. Ey zalim memur, asıl sensin en büyük suçlu...
Mesela güzel geçsen, Heyra'ya bu kadar hasret bırakmasan kimse öyle ansızın kapılara dayanmaz. Kimse de hemen git de demezdi. Sen biraz zaman tanısan bütün kapılar kendiliğinden açılırdı.
Sensin suçlu işte. Sen biraz zaman tanısan kimsenin de kolundan tutup da götürmek zorunda da kalmazdın.
Kalp, sessizce ve onu çepeçevre saran duvarlara çarpa çarpa zamanın bıraktığı yerde ilerliyordu... Yetime çocuğa kendisini görmüyor diye de içten içe kızıp üzülüyordu da, ancak oda biliyordu ki bunu onun kadar görmek istiyordu. Zaman işte tezatlıklar içine bırakıyor insanı.
Zorlarına en çok giden iş, ev vb gereği ayrılıklarda yaşananlardı. Mesel gidişte gözlere bakıp, ellere bakıp avuçları avuçların içine alamamak, sarılıp arkadan giden adımların mesafesini görmemek ve gözden kayıp olana kadar el sallamamak...
Çok zor...
Zaman hemen öyle tutup hep en güzel vakitte getirmiyormuş işte. Zaman belki de bütün Yetim Çocukların hikâyesini hemen bitirip anlatmayandır.
Zaman bırakmasa da anlatmaya ve yaşamaya, ikisi de buna karşı kendilerince bir çözüm bulmuşlardı sanırım yine de. Bütün zamanları ve zamansızlıkları aşan bir şey; " Herşeye rağmen Seni Seviyorum."
Romanın sonucunu beklemeyin.
Sonuç; bütün yaşanacak ve yaşananları bununla devam edin. " Seni Seviyorum.
“Zaman zaman tanısaydı
yetişirdik ardından baktıklarımızın
hasret kalmazdı gözler…”