Aylardan Kasım. Yerlerde savrulan bir yaprak gibi savrulurdu biri. Kim bu? Bilinmeyen bir kayıp, kendinden bi haber bir Çocuk.
Kim bu Çocuk?
Bu Çocuk için söylenenler varmış; “Güzel masum çocuksu bakışlara sahip;
bakışlarını anlatabilecek hiç bir şiirin bulunmadığı.” Bir Çocukmuş.
Çocuk için söylenenlere karşılık Çocuğun da söyledikleri varmış;
“O şiirin yazarı o bakışlara sebep olandır”.
Eğer o şiiri yazmak isterseniz, o bakışlara sebep olanı bulun diyormuş. Bakışlarda aram onu yazacak kelimeler sebeptedir. Şiirin bütün kelimeleri, o bakışlara sahip olan o güzel sebeptedir.
Haliyle bunları söyleyen bir çocuktu. Kim bir çocuğun söylediklerini önemser ki.
Çocuk söylemekten vazgeçer.
Çocuk:
“Ama hiçbir şey söylemeden uzun uzun öylece o bakışlara Sebep olanı seyredebilirim.”
Biliyordu, ne kadar söylese de söylesin kayda alınmayacak söyledikleri. Dünya bu ya işte, hangi çocuğun söyledikleri Umur sanmış ki burada. Yinede olsun diyordu çocuk. Zaten mesele söylenmek de değildi ya. Kim anlayabilir ki o sebebi. Sebepsiz yaşayanlar, sebebini kaybedenler, asıl sebebi bilmeyenlere ne anlatabilirsin ki!
Çocuk:
Ey bakışlarımın sebebi, bende uzun uzun koklayabilirim seni, sarılmadan.
Uzun uzun oturabilirim seninle tek kelime bile etmeden.
Ey bakışlarımın sebebi, sıkılmadan kuruyorsam, senli hayallerde geziyorsam sürekli bakışlarımda da seni yazabilirim.
Evet bilirim. Ben de bir Divan şairi değilim Sevgili, sana bercesteler düzeyim. Yine de gözlerini, ellerini, ayaklarını bakışlarıma sebep yapabilirim. Seni gözlerime çizebilirim.
( . ) Çok şey yazdım o noktaya zaten. Bilirim Yalnız sen görürsün. Bakarsın-baktırırsın, görürsün, okursun, anlarsın, bilirsin. Kimseler bilemez. kimseler bilmesin de ey sevgili. Evet, konuşmadan bir biz biliriz bizi.
Bilirimsin ey Çocuk, Sana anlatırken bir şeyi, kelimelere ihtiyacımın olmaması nasıl güzel bir bilsen...
Ey Sebep…
Sebebi olmaktır asıl güzel olan. Mesela sebebi varsa; güzellik, sevgi, bakış vardır. Sebep varsa işte o zaman başlar her şey. Mesela bir Kasım baharını da sevebilirsin. Ya da daldan düşen bir yaprağı. Bir minik serçe, Veya koridorlarda yürüyen bir meleği. Sınır yok yüreğe, gözlere,
Sevebilirsin sevebildiğin kadar...
Bakabilirsin baktıran güzel sebepler oldukça.
Hani bir Karacadağda bir dağın başına çıkıp,
Siverk'e bakarsın ya.
Ya da çıkıp bir pencere kenarına,
Seyreder gibi,
Uçsuz bucaksız bir manzarayı.
Seyredebilirsin güzel bir sebebin oldukça.
Ya da bir çay dolduruşu,
Eşsiz bir filmi seyreder gibi.
Güneşe bakar gibi bakabilirsin mesela.
Işığı,ormanı ve toprağı.
Alıp papatyaları kucağına.
Ekiverirsin sonsuzluğa.
Bir parça, bir an gibi sevebilirsin.
Zaten kalp severse yaşar.
Fakat sevmekse diyorum.
Yani yaşamak diyorum, yani sürdürmek.
Yani yükseltip yüreğine,
Çıkarıp gönlünün gönderine.
Yani kurup bir sevda devleti.
Yani ilan edip bağımsızlığı.
Bırakmamak diyorum.
Sözünden dönmemek gibi.
Yani menfaatsizce sevmek gibi.
Yani duyulmasa da birlikte hayali kurulmasa da bir sebebi oldu mu yeter bu.