Hasretle doldurulmuş bir gözüm... Ya da umutsuzlukla yazılmış sonu olmayan bir kitap. Belki de sabahı olmayacak bir
gece.
Issız bir kıyıya vurmuş, sahipsiz bir sandal kadar yalnızım.
Mürekkebi bitmeye yüz tutmuş kalemle yazılan eksik heceli şiir gibiyim.
Mezopotamya annelerinin dilinde yükselen ağıt makamında bir sözüm.
Karacadağ taşı talihlidir yüreğim.
Bütün Sert rüzgarların ve yasakların uğrak yeri olmuş . Yasaklar çarpa çarpa siyaha döndü yüzüm.
Umudum yok, yarınım yok. Matemim çok.
Belki de ayakkabısı çamura saplanmış bir çocuk...
Okul yolunda resim defteri acıya düşmüş bir çocuğun, bahtsız sayfaya çizdiği bir resim gibiyim.
Bütün renklerin tek renge dönüştüğü siyah sayfayım...
Güneşim yok, beyazım yok. Zifirim çok...
Mavilik yok, üstüm bulutlu, yağmurum sel. Toprağım da çiçeklerim mahzun, vakit değişmeyen bir mevsim...
Artık anlaşılmalı bu mahzunluk.
Boşuna değil bunca sitem.
Bütün zamanı tellerle örülü bu toprakların.
İkiye bölünmüş bir ülkeyim...
Bir yanım eksik, kandım kırık. Yolum uzun...
Tüm yaprakların susup yere düştüğü mevsimim.
Kör olmuş bir göz doktoruyum
Kanadı kırılmış bir göçmen kuşu
Uyumayı unutmuş aralığın yirmi ikisiyim
Sabah heyecanını kaybetmiş, ışığını unutmuş bir güneşim.
Kendimi göremeyecek kadar körüm...
Bütün yasaklı siyahları içime biriktirdim yeter ki sen kendini gör diye. Sana doğruyu söylüyorum; " senden daha güzeli yok bu dünyada."
Kendimi hiç bir zaman görmeyecek bir aynayım
Manası kaçmış laf kalabalığı gibiyim bu aralar ya da zamansız, yersiz söylenen bir söz, başka dilden geçmiş yabancı kelimeyim...
Gamımı anlatansım yok, anlayanım yok. Kovanım çok...
Sevincin adresini unutmuş gibiyim bu aralar, sevindirenim yok...
Mutsuzluğun semtini mekan, ağıtın makamını ses edindim bu aralar...
Kendini kaybetmiş bir deli gibiyim,
Gülenim çok, güldürenim yok...
Limanını kaybetmiş bir sandal gibiyim bu aralar,
Fırtınalarım çok, kıyılarım yok...
Tüm limanların yasaklandığı bir kaptanım,
Sığınağım yok, savuranım çok...
Umutsuz bir sonsuzluğa yol alanım...
Kimim, kim?...
Kimsin, kim?...
Bedenim yok, duygularım çok...
Sonu olmayan bir hikayenin acı bir sonu gibiyim.
Sonum yok, sayfalarım başlangıçsız, kahramanım yok...
Çevirenim çok, okuyanım yok...
Karacadağ'ın çamurlu okul yolu gibiyim bu aralar,
çilem çok, görenim çok yürüyenim yok...
Yalnızlığa terk edilmiş Karacadağ'ın zirvesi gibiyim bu aralar,
Soğuğum çok, güneşim yok...
Kimim kim?
Derdimi yalnızca yastığıma döken bir hastayım bu aralar,
Başka dinleyenim yok, iniltilerim çok...
Kimim kim?
Hasta bir çocuğum. Derdim çok, dermanım yok...
"Zindana atılmış
gözlerinin sürgünü
yetim bir çocuğum."