Akıyordu zaman...
İnsanlar uykudaydı. Suların akışını seyrediyordu. "Ne zaman uyur bu sular? Yada ben ne zaman uyanırım?" diyordu Ay.
Ay doğalı çok olmuştu. Güneşi hiç görmezdi Ay. Biz tanışık değiliz zaten derlerdi.
Aynı yerde olduklarını söyleyen insanlara tuhaf tuhaf bakıp: " Biz aynı yerde değiliz, iki yabancıyız." diyorlardı. Hatta insanlara kızarlardı, bakıp bizim ne kadar iki yabancı olduğumuzu görmüyorlar diye. İnsanlar için derlerdi: " Onlar tek bir gözle baktıkları için bizi tek görüyorlar. Ne kadar cahiller bu insanlar her şeyi tek bir bakışlarından ibaret görüyorlar. Gördüklerini tek biliyorlar."
Deruni’de ağır sözcüklerle:
Zaman çoktan yollarımızı ayrı çizmişti. Belki yani yerlerde olabiliriz ancak bize çizilen yollar apayrı. Zaman diyorum öyle bir çizimiz ki bu yollarımızı yan yana gelmek imkansız. İkimiz ışık saçarız aynı şeyleri yaparız; ancak yine de apayrı zamanlarda ve apayrı ışıklar saçarız. Mesela bir derste öğrencilere anlattıklarımız gibi.
Sen ve Ben:
Sen hep güneşsin... O güzel giyimin, gözleri kamaştırman, hayranlıkları uyandırman, etrafındakileri aydınlatman... Hep en güzel ışıklar sende. En iyi şekilde görünen sen. Ve saymakla bitmeyen güzelliklerin hepsi sende işte.
Ben ise gece ortaya çıkan, karanlığın içinde oturanım işte. Benim ışığım ne kadar görebilir ki? Hem tam da herkesin uyku saatlerinde öylece sessiz ve faydasızca dururum işte. Hem seni hiç görememişim, geç kalmışım. Seni görmedikten sonra ne kadar iyi olabilirim ki. Sen zaten hiç beni görmesin ki. Senin ışığın üzerime doğduktan sonra olduğum yerde ne kadar aydınlıkta olabilirim ki. Ben senin ışıklarından mahrum biriyim bundan dolayı da zaten ben kendimi bi şey sanmam. Belki "kimsin seni kendini bilmez ukala" demişsindir. Demene hiç gerek yok ki dedim ya zaten "kendimi bi şey sanmam."
Bana hep dersin ya: "iyi yalan konuşursun". Haklısın işte, ben bir yalancıyım. Işık saçan gibi görünürüm ama hiç de geceyi def edip ortalığı aydınlatamam. Bana bakan saki aydınlık varmış gibi görür ancak; kandırırım o gözleri, onlara yalan söylerim işte. Işığım derim ancak; senin gibi ışığım ile gece karanlığını bitirip ortalığı aydınlatmam. Hiç bir zaman senin gibi sabahı getirmem. Yalancıyım işte; yalancı bir zamanda gelişim, mevsimsiz bir baharın esintisiyim gibi.
"Ben uykusu kaçanın yoldaşıyım."
Acaba ben bir uyku kaçıran mıyım ki: Gözlerin uykuya, huzura daldığı bir vakitte zamansızca gelmemle. O güzelim gözler tam da bütün yorgunlukları atacak, huzura kavuşacak bir zamana varmıştı ki; ben ortaya çıktım. Huzur kaçıran işte. Fark etmeliydin üstümdeki sarı elbisenin,
sende olan gerçek sarı ile aynı olmadığını. Benim bu yalancı rengimin ışığında yürümemeliydin. Ayrıca benim gündüz vakti orada ne işim olabilir ki? Bunu hiç düşünmedin mi? Seni görecek zamanımın çoktan geçtiğini bilmeliydin ve bildirmeliydin.
Ben Uyandıran değilim sen gibi. Bir dervişi sahura uyandıracak kadar aydınlık değilim. Her sahur vakti bundandır sahur davulcusunun davul çalması. Yada bir imsak vakti namaza kaldıran da değilim; bundandır horozların ötmesi. Ey güneş görüyorsun işte bende satılacak güzel bir şey yok. Çaresiz ve taşsız duvarlarla dururum olduğum yerde.
Söylenip akarken ay... Konuşmaya devam etti: Ey güneş, yinede unutulmasın ne kadar yabancıysak da aslında aynı şeyiz de. Bedenler farklı olsa da 'bir ışığız.'
Ey Güneş, ben sözümü unutmam. İnşallah sözlerimiz tutulur da ötelerde bir oluruz.
Ey Güneş, ben sana: "senin hiç bir şeyine hayran değilim." demiştim ya buda yalanlarımdan biriydi işte. Aslında sana olan hayranlığımın kızgınlığından söylemiştim bu sözleri. Benim sana hayran olmamamın mümkünatı varmadır ki; senin o gerçek varlığının güzelliğini gören olarak. Sana kör olmaktan kaçan ben, ışığınla kör olmuşken nasıl olur da hiç hayran olmadığımı' söyleyebilirim. Ey Güneş inanma işte her söylediğime, Mabet olan sensin.
Ey Güneş Seni görmek için; Her seher vakti ilk ışığının gözlerime döküleceği pencere kenarını mekan tutarım kendime. Seher vakti bitmeden en sevdiğin şarkıları dinler, belleğimi senle doldururum. Bitmeyen gecenin bütün hasreti dağılmaya başlardı sanki. Bütün ikindi vakitlerinde atılan adımlarım; beni ya geçmişten kalan bir hesabın içine sürükler yada gelecekle ilgili çıkmaz sokaklarda yapayalnız bırakır. Bu yüzden kimse bilmez ikindi vakitlerinde nerede olduğumu.
Ey güneş
Yüzüne bakmak
Yakar”