Nereden başlayacağımı bilemiyorum. Seni aramak ilk günden başlamış. Sen mi fırlatıp attın beni buraya yoksa seni ararken yolumu mu kaybettin buralara düştüm. Bilmiyorum...
Ne de tuhaf bir kelime değil mi? Aslında o kadar çok şeyi ifade ediyor ki; bu kelime. Mesela seni arayışımı yada seni buluşumu. Bilmiyorum işte, anlıyorsun sanırım; anlatılmayacak kadar çok şey anlatıyor bu kelime. Bilmiyorum işte...
Evet, ne kadar da çok şey ifade ediyormuş değil mi? işte yine cevabı bilmiyorum diyeceksin. Ona da evet bilmiyorum. Aslında ne kadar da çok şey biliyoruz değil mi? Bildiğimizi, bu kelime ile ifade ediyoruz çoğu kez. Mesela şu an yaptığımız gibi sorulan sorunun cevabını, bilmiyormuşum kelimesi ile cevaplaman gibi.
Şairler, şiirlerinde bu kelime ile bildiklerini anlatırlar. Felsefeciler, baştan sona bu kelime ile yola çıkarlar. Hem de birçok şeyi bildikleri halde; "bilmiyorum" deyip bilmiyorum kelimesini aramak ile... Ne kadar da çok şey bilmiyormuşuz... Mesela şiirlerimizdekiler...
Küçük çocuklar bile çok şey bilirler. Küçük çocuklar...? Evet evet, küçük çocuklar. Küçük çocuklarda hesaplarına gelmediklerinde; "ben bilmiyorum" deyip, bildikleri şeyleri yapmamak için kaçarlar. Hepimiz de bu kadarını bilmeziz işte. Keşke bizim de bilmediklerimiz bu kadarıyla olsaydı.
"Keşke
"bilmiyorum" deyip
kaçabilseydik."
Mesela bana şimdi sorarlarsa, "kime yazdın bunu, niye için yazdın?" Elbette ki bildiğimi söylemeyeceğim. Çünkü bilmiyorum diyeceğim. Eğer biliyorum dersem "bunun, şunun" için desem yazdığımın manası kaybolur. Çünkü ben bunu çok şey için yazdım. Aslında o kadar çok şey için yazdım ki; küçük kelimelerle, cümlelerle anlatılmayacak kadar çok şey işte. "Kime mi yazdım?" Bilmiyorum mesela.
En çok bilmediğimiz şeyi biliyoruz aslında.
Keşke hep beraber, bilmiyor olsaydık hiçbir şeyi. Ne kadar da çok şey öğretir bize, değil mi? Mesela mütevazı olmayı yahut da adamı olmayı. Belki de özümüzdeki bilinmeyeni bilmez olurduk. Bilir misin, bir kişi, çok şey anlatmak istediğin zaman; aslında şöyle başlar: " Aslında nasıl başlayacağımı bilmiyorum". Bir âşık, sevgilisine içindeki o derin duyguları anlatmak için "nasıl anlatsam bilmiyorum" diye başar.
Bilmiyorum
işte...
Bilmiyorum işte... Anlıyorsun değil mi? Sana dair ne kadar çok şey 'bilmediğimi'. Sana ne kadar çok şey yazmak istediğimi. Mesela şu an eğer özlemimden bahsedeceksem, yazacaklarım bilmediklerimin yarısıdır.
Nereden başlasam bilmiyorum. Hep bir hüzün var yüreğimin içinde. Ne yapsam da ne etsem de gelemiyorum sana. Kağıda yazılan sözlerim hepsi bilinmez, eksik. Sana gelen yollar yokuşlu, çıkmazlı küçeli. Hep bir bilinmezliğim var sensiz gecen ömrümde. Çekilip bir kenara izliyorum bilinmezliğimi, çaresizliğimi, sensizliğimi…
Bilmiyorum işte… "Yazsam yazsam…" diyorum . bir döksem içimi sayfalara. Yinede çare olmuyor kalemimdeki kelamım hüznüme. Acıyor kalbim yetmiyor özlemimi anlatmaya. Sanki lal olmuş dilim kilit vurulmuş çığlıklarıma.
Çıkmıyor sesim. Ne hasretimi anlata biliyorum ne de sana koşup gelebiliyorum.
Sensiz yarım kalmış her bir yanım. Kimsin bilmiyorum.
Nerden başlasam bilmiyorum. Sadece özledim kutsalım bunu biliyorum.
Yorgunum, yeryüzünün üstüne atılmış yürüyorum, bekliyorum. Karanlık mağaramda iki satır yazıp hayalini bile seviyorum.
Nerden başlasam
yazmaya
bil(m)iyorum