“ Yazılacak ne var?” diye soruyorsun Rıha. Ne mi var? Hangisinden başlasam ki Rıha hangisi… Yada sana dair onca şeyi yazabilecek mi kalemim? Şüphem var Rıha, kalemim Deruni'dekileri yazacak kadar güçlü değil. Kalbimdeki Rıha'yı tarif edecek kelimeleri bulamaz kalemim.
"Rıha, sevdikçe
Bağımlılık
Yapanımsın"
Bunu bilirim. Keşke kalemim de seni anlatabilecek güzel kelimelere bağımlı olsa. Bağımlılık yapıp, seni anlatan sihirli kelimelere bağlansa.
Keşke kalemim;
Sana dair başlayıp bitiremediği yazılar yazabilse, Korkularımı dile getirse, kalbimin bulaştığı belaları yazabilseydi. Keşke yanımdaki boş koltuğun sahibini, bilete yazabilseydim. Rıha, keşke Kaçırdığım posta trenine bana ait olduğuna dair imza atabilseydi kalemim.
Anlıyorum Rıha seni. “Ne yazabilirsin ki?” demeni anlıyorum.
Olsun Rıha, izin ver; kalemim neleri kaçırdığımı, sukutumun çığlıklarına yüzünü sürsün. Bu belki bir teselli olur. Çok görme Rıha ne olursun. Bırak dokunamadığımın gölgesini yazayım.
Bilirim Rıha ancak gölgen kalemimin payına düşer. Ard arda tekrar edemeyeceğim isimsin Rıha. İsminin başına yada sonuna bir ünvan getirmeden zikretmek yasak bana.
Rıha, bırak ismini bütün hislerimle kalemim yazsın 'RIHA..."
Yine eksik yazdım, bilirim Rıha. Eksik zamanda gelenim, yanlış yoldan yürüyenim, yanlış Mabede yıllarca yüzümü çevirenim. Nasıl tam yazabilirim ki seni?
Eksiğim Rıha. Seni yazmak hep seni yazmak zorundayım. Çünkü eksik yanımı tamamlayanımsın. Sana dair, bana dair yani bize dair yazılacak çok şey var işte Rıha. Mecnun'un isminin yanına Leyla'nın isminin yazılması ne ise Sana, bana yani bize dair yazmak da aynı şeydir. İşte bundandır yazılacak çok şey diyorum Rıha çok...
Yazılacak çok şey var Rıha. Mesela, Ervah-ı Ezelden levh-i kalemde, kara yazılan kara bahtımız yasılacaklardandır. Yazanlar, herkese yazmışlar vuslatı, mutlu sonu. Bizi bir kenara yazmamışlar. Yazılacak çok şey var Rıha.
Ayarlık zamanını, bana sorma Rıha. Yazamam gidişini. Hangi kalem yazabilmiş ki o hüznü. Hangi kalem o sancıdan ilerleyebilmiş ki? Ah Rıha... Olmadık zaman neler söyletirsin bana böyle.
Ne demek ya gitmek!
Sus Rıha.
Sus dilim.
Bu kelimeyi (...) duyar duymaz; sisli düşünceler sardı tenimi. Çığlıklar, iç yakan feryatlar ile sağır etmeye başlar dilim. Düştü kalemim. Bütün gücüm sensin Rıha.
Sus...
Bir daha ağzına alma o kelimeyi.
Bu kelime (...) kalbime bırakılan bir akreptir.
Sus... Önüme koyma bu levhayı. Yazamam, yazmam. Sus, bu ölüm mürekkebini akıtma. Aralama gayya kuyusunun perdesini. Sus! Duymak istemem; sıcak kalbimi musalla taşının soğuğuna bırakanı, dalımdan koparıp, ikindi rüzgârıyla savuranı...
Sus…
Bir taşa yazdırtma kalemimi.
Neyi mi yazacağım Rıha?
Kadim Mardin Şehrini anlatan kadim tarihten daha çok yazılacak şeyin(miz) var Rıha. Gözlerinle Kalbime çizdiğin o eşsiz sukut dilinin motiflerini mi, Mezopotamyamı sulayan tebessümlerini mi, gözlerimin ortasına diktiğin heykel burnunu mu, gözlerin içinde ki ay gibi ben'i mi, yıldızları astığın siyah gece gibi kıvırcık saçlarından mı başlasam yazmaya...
Yazmam; bendeki seni bir tür dile getiriştir Rıha, bu Mabet gibi kadını en güzel şekilde yazmak; benim en kutsal işim, namazdan sonra edilecek tek duamdır. Rıha, seni yazan kalemimin mürekkebi, kanım kadar kıymetlidir. Senle kıymet kazananım Mabedim.
Bitmeyecek
yazımsın
Rıha...