Hiç en sevdiğiniz kişinin ismini zikretmekten kaçtınız mı? En sevdiğiniz isim, sinenize paslı bir hançer gibi saplandı mı? Belki de hayatta en zor şeydir; en güzelin acısı. Kulağa giden sadece ses değilmiş meğer. Eğer sadece ses olsaydı bu kadar derin izler ve acılar bırakmamalıydı. Nede zormuş be! En güzel sesin böyle zamanlarda duyulması. Hiç bu kadar sağır etmemişti ismin.
En tatlının bu denli acıya döndüğünü, gecelerin bitmediğini; yokluğun varlığında anladım. Ey gökyüzümün rengi, İçimdeki mana, Kalbimdeki tahtın sulatanı, Kışımın yorganı, sıcaklığı, baharı… Yüzümü güldüren, kara bahtımın aydınlık yüzü. Gözlerime nakış olmuş nurum. Karacadağ’ım, Suk’um, dar küçe’m, memleketim, Kalp yuvam. Kalp atışların; tıpkı Deruni şarkısı için bestelenen bir Deruni marşı gibi. Bu topraklarda mevsimler hep kavurucu olsa da; senle hep bahardır. Deruni’nin, manasının manası dilber. En yakışanındır; şiir ve sevgi. Kaftanın; gözlerindeki tebessüm ve kalbindekilerin derinliğdir.
Ey Asil Şehrin, asil dilberi… Asalete bu denli hayran olmandan mıydı bu kadar asalet rengini taşıman. Zahir senin tek varlığın değildi; Sınırsız ve derindir varlığın.
Betonlu duvarlar, yalancı yüzler, duygusuz insanlar; yurdun, evin değildir. Derunidir; yurdun, evin. Esmer yüreklim; Kitap, şiir, müzik ve çay aşığı; aşk delisi çocuk.
Ya ismine ne denmeli; yoksa bu olanlar isminin tecellisi miydi? Esmerçayır çocuğu; “Güzel (Rınde)”.Ne de yakışmış bu isim.
Yasaklar konulmaz, mavi hayalli çocukların gönüllerine. Neden sen gülünce bir başka güzel oluyordu güzeller. Güzelliğin bile kendisinde güzelleştiği güzel.
Güzelliğinden, temizliğinden korktu kalpsiz kalıplar.
Varlığın yokluğu, Bu denli yakmamalıydı yüreğimi be güzel. Gönlümü bu kadar yasa boğmamalıydı; yokluğun varlığı.
Güzelliğin güzel şehri… Yazan kalemi; tüketme güzel.
Gözyaşlarım ırmak olsa da; senin bir gülüşün kadar, can veremez yanan cana. Karacadağ’a ferman salsam da seni bana geri getirseler. Varlığın yokluğunda; Kelebeklerin kanatları kırık, yağmursuz bulutlar, yüzsüz aynalar, Fırat susuz, Siverek’in Küçeleri yıkık. Dengbejlerin sesi detone. Kavallar sessiz, sazlar çatlak, Karacadağ’a karlar yerine gamlar yağmaya başladı.
Varlığın yokluğunda; tek bir dil konuşur oldum; gözyaşı. Hem acının başka dili var mıdır gözyaşından başka. Ah nede laf dinlemez söz geçmez bir şeysiniz; tek bir renk olan, yalnızca acıları çağlayan, gönül ırmağından akan, Kabuksuz yaranın, tuzlu suyu sizi.
Karacadağ’ın başından dumanlar, Rüzgârlarında gam, Kavallarında dert, Pınarlarında; hasret akar oldu yokluğun varlığında.