İman sahipleri, kendine verilen en değerli armağanı kullanırmış; Tanrıya yakın olmak için.
Ey Mabedim, benim ise duygularımdan başka değerli bir şeyim yoktur yanımda, onları sundum sana.
Kemiksiz damarlara işlenmiş saf duygular, ritim nefesine bağlanmış elem, sevinç dolu kanlı kırmız...
İmanımca en değerlilerini seçip verdim avuçlarına. En zamansızları...
Belki en tazelerini değil; ama inan ki en eskimezleri...
Bazen yüce Karacadağ’ın zirvesinden, bazen kanlıkuyunun derinliklerinden...
Bu Mahi'nin halini duyasın diye;
Sukutun çığlıklarından, taşsız duvarların ardından, karanlığın ışığında yürüdüm sana.
Mahi'nin sukutunu duyuyasın diye;
Lal kişinin dili ile Tanrının mushafından ayetler okudum sana.
Kalbin en güzel sayfasından...
Halimi Mabede bildirmek için lal kişinin sözlerine ihtiyacım var. Ve; Kelimesiz sözcüklere
Kendi aynama
Yüzümü çevirdiğim gözlere
Beni benden alan bana( Rıha) ihtiyacım var.
Kaybettiğimi... kendimi...Mabedimi...Bulmam için; duaya, ölüme el açtım.
Ey Mabedim...;
Sendeyim…
Kendi karşımdayım. Konuşur dinlerim. Yüzümü çevirdim sana. boyun eğdim önünde. Duygularımı sürdüm izine.
Ey Mabedim, secdedeyim, sendeyim...
En kıymetlerimi; duygularımı sana sundum cennetine al diye.
Ey Mabedim, Sen baktıkça ben kör oldum. Sen sustukça duygularım çığlıklar attı... Duyulmayan ve bitmeyen...
Ey Mabedim!...
Yakınlığın saha güneş oldu. Gökyüzünde ki güneş seni gördüğünde seyrine daldı. Melekler dilinden dökülenleri solumdaki kavme bildirdi. Duygularıma, son vahiy oldu gözlerinden inenler.
İnanmasaydım, kalbi mühürlenen; gözleri kör, kulakları sağır olanlardan olurdum.
İşittim,
Gördüm,
Teslim oldum.