İnsanoğlunun varlık sahnesine çıkmasından bu yana, bir şeye inanması yani ‘’iman etmesi’’ varlığıyla eş değer olmuştur. Varlık eşittir iman denilebilir. Hatta yaratılmadan önce ‘’ kalubela’’da iman sözleşmesi gibi bir takım şeyler bunun ehmiyetini göstermek için söylenmiş.
İnsanlık tarihine baktığımızda önce ‘’iman’’ sonra ‘’insan’’ denilebilir.
Tabi yukarda zikrettiğimiz insandan evvel, iman, imandan evvelde bir evvel vardı. İnsandan önce iman deniliyorsa da imandan önce, imandan üstün bir şey vardır. Bunu somut olarak anlatmak için, iman kahramanı, son peygamberin maşuku, ilk iman örneği, Hz. Hatice annemizin hayatına bırakıyoruz sözü:
Hz. Hatice Hz. Peygamber’in peygamberliğinden önce vahyin gelişine kadar tahrif olan bir inanca mensup bir putperest idi. Vahyin gelmesiyle mensup olduğu imandan vazgeçer. Bir insanın, insanlığından önce onun kadar önemli olan ‘’iman’ından vazgeçiren, ondan önce gelen ‘’o şey ‘’ ne ki acaba?
Hatta imandaşlarının Hz. Peygamber için o bir mecnundur, hastadır, atalarımızın imanına hakaret ediyor. O sapmış, deli olmuş demelerine rağmen. Hz. Muhammed’den uzaklaştırıcı bunca şeylere rağmen, Hatice’yi; Onu seçip imanından vazgeçiren neydi acaba?
Ve dahası, Hz. Peygamber bile bir an kendisinden bir takım şüpheler etmeye başlamış, ‘’ hayatta en çok tiksindiğim şey’’ diye nitelendirdiği, şeytani-cinni bir illete tutulduğunu sanarak büyük bir korku ve üzüntü içine düşmüştü. Hz. Muhammed, aklından ve başından gecen bu şeyleri Hatice’ye anlatınca:
Hz. Hatice, Hz. Muhammed’i sakinleştirerek şöyle der; endişelenme! Allah seni asla kötülükle yüz yüze getirmez. O seni daima hayırla karşılaştıracaktır.
Bu tuhaflıklar karşısında Hatice’ye bu denli davranışlar, sözler ve bağlılığın sebebi neydi acaba?
Ya da bunca şeye karşı Hz. Hatice’nin yaptıklarına bir isim verecek olursak ne diyecez?
Bizce bunların hepsi iki hecelik ama, tanımsız bir şey ancak anlatabilir; AŞK