Kefenlenmiş bütün yarınlarımız. Güneşim, müebbet yedi ve gece zindanına atıldı. Güneşim yok artık, gündüzü neyleyeyim ben. Bende akşam oldu her dem. Gündüzüm geceye karışmış, kaybolmuşum, dilim suskun. Yolum musalla taşına yatmış.
Tek tesellim Zakkum'dan "bir gün gidersen hatıran yeter" şarkısını dinlemek olmuş. Boğazıma düğümlenen hatıralara; Olsun sabır var, Rıham olmasa da hatırası yeter. diyerek yola devam etmek, yalnızlığı kabullenmek gerek desem de nafile. Boğazıma kördüğüm atar bu hatıralar. Senden başka hiç bir şey yetmiyormuş Rıha'mı.
Yarım kalmış bir şarkıyız biliyorum. Bundandır yutkunmalarım. Demlenmiş bir çaydan daha öteye geçmedi hiç bir eksiğimiz. Tamamlanmamış bir cümleyiz iste belki de bundandır bütün suskunluğumuz. Suskunluğumuz neyin tercümesi diye sormamalıyız artık. Arayışımızın, taşsız duvarlara çarpışımızın yorgunluğudur gözlerimizden dökülenler. Sessizliğimiz, kara trene binip giden umudumuz mudur dersin?
Defterimin sonlarına yazılıdır ismin Rıha. Hep sonlara, ara yerlere yazmışım seni. Bu bitirilmemiş bir yazıdır. Kendiliğine bırakılmış bir yalnızlık değilsin Rıha. En uzak köşelere saklamaktan başka hiç bir şey değil; seni arka sayfalara yazmam.
Ermiş Çocuğun tek mutluluğu; uçurtmasısın Rıha…
Ancak uçurtmamın ipi çoktan kesilmiş. Seni ellerimden çoktan almışlar. Sana, ellerimi uzattığım an Türe davasının içine düşeriz. Uçurtmaya bakmam yasaklanalı yıllar önceden olmuş Rıha.
Ellerimi tut, gidelim buradan.
Senin saf duygularını, bize ait bütün gizli anıları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.
Arkamıza bakmadan, bizden başka kimseyi hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.
Ölüme yürüyelim mi diyorum ben Rıha?
Hangisi ölüm Rıha hangisi. Türe ve gizlilikler içinde ki mi yoksa çekip gitmek mi? İkisi de ölümdür Rıha. Biz doğmadan ölmüşüz meğer. Gel Şeyhim ol Rıha. Tut ellerimde beni ölüm içinden ölümden kurtaranım ol. Beni sen öldür Rıha. Senle ölelim Rıha senle.
Ölelim mi dedim Rıha? Ölmeyelim. Hiç ölmeyelim Rıha.
Sarılalım diyecektim az kalsın. İçimden böyle şeyler de geçiyor işte. Sarılalım, dudakların…
Tamam sustum.
Dünyaya alışamadım Şeyhim. Hangi dilde konuşsam adımlarıma kurşunlar sıkarım. Rıha, adımlarım senden öteye geçmez. Hani kurşun sıksan geçmez geceden derler ya adımlarım da öyle işte; senden öteye geçmez.
Sen gitmek istersin bilirim Rıha.
Yine de gitmek istemezsen bir hal hatır sorma miktarı kadar otursak diyorum. Nasıl olduğumu söylemem kalsın istersen, sadece otursak. Oturmasan da olur benimle, sadece ellerimi tut. Ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak. Yüzüme bak ama Rıha, yüzüme bak. Gözlerime bak, gözlerimin içine bak. İyiyim mi diyorsun?
Bakma iyi göründüğüme Rıha. Hiç iyi değilim Şeyhim;
Deruni'de bir cehennem var, kurtar beni Şeyhim. Solumda 33 Kurşun var. Dilimde bir suskun var, tam orta yerinde oturmuş. Kirpiklerim kendi rüzgârı ile sallanıp durur. Bilmezler iki yitik hasret gözleri. Estikçe rüzgar, kırılır her yerinde kirpiklerim. Gözlerim; bereketli bir hasret toprağıdır. Islandıkça toprağı, yetimler doğar. Oy havar oy... Bu nasıl bir acıdır öldüm öldüm. Doğum tarihim mühürlenmiş.
Doğum günüm kefenlenmiş. Solmuş çiçekleri baharımın. İsmim silinmiş mutluluk tahtasından. Sensiz görünmez hiç bir izim. Sokaklarımda en gür sestir; "Senden bana bir hatıradır bu şarkı".
Eksiktir bütün cümlelerim. Daha doğmadan Kefenlenmiş kelimelerim. Bu cümlelerim de eksik, biz gibi Rıha…