Saat, seher vaktini gösteriyor. Vakitlerin en sessizi. Bütün sesler uykuda. Bir ses var, gür adımlarıyla ilerleyen; Ay. Birde hasret çekip uyuyamayanların, bütün seslerini gözleriyle Aya fısıldayanlar uykuda değiller.
Bütün sokakların sessizliğinde, duyulan tek ses. Bu ses sadece aydan gelmez ayla bir olan hasretlilerin de sesidir. Sessizlik vaktinin en seslileridir bunlar.
Hasretin;
gecenin
en ihtiyarıdır.”
Hasret çekenler, yine bütün yükü ile geçer sessizlik vaktini. Sessizleri sağır eden bir yük... Bedenimin, Kırılan kemiği kalmamıştır artık. Soldaki kemiksiz et de çiğnenip tükürülmüş. Soldaki et; kendinden dışarı en kötü durumda boylu boyunca, darma dağınık uzanmış kaldırıma. Boyalı kunduraların ve topuklu ayakkabıların basmaktan kaçtığı bir yığındır artık.
Hasret çekenler, artık küfür edilenler olmuştur; "Vakitsiz ötüşlüler" diye. Bütün pencerelerin üstüne kapandığı, ‘rahatsız edici gürültü’ olmuşlar, sessizlik vaktinde. Taşsız duvarlara çarparım birde yüzüme küfürler çarpar...
Geceye düşen her yıldızı, rahatsız eden olmuşum. Geceye yanan tek ışığı da ben kovalayan, gitmesine sebep olanmışım. Bütün yüküm ile yıldızlara da çarpıp geçiyorum. Kılıç darbeleri misali yaralarla…
Ey Mabedim, güneş asık suratı ile çarpıp geçecekmiş, onu beklerken. Onu en kötü hal üzere karşılayanım diye. Yüzümde sadece geceden kalma ıslaklık ve güneşin yakmalarından izler görünür. Mutlu bir uyanma ve aydınlık bir sabahın yok artık. Hasretten kimse ölmezmiş de, yeni öğrendim.
“Hasretin;
Uykusuz
Uyutandır…”
Kalbim, her vakit yersiz konuşan, zamanın dışına fırlatılmış ihtiyat bir zamandır. Ne zaman kavuşacak sahip olduğu zaman? Az ileride biraz sonra mi? Yok yok hiç bir zaman. Çünkü az ileride doğacak güneş habersiz geçip gidecek. Ardından gelen gece ise geçmek, bitmek bilmeyecek zamanın kucağına bırakacak.
Gözlerim, sağa sola koşmaktan şaşı olmuş. Her adımlarında seni bulmak için aralıksız koşmamaktalar. Her nefeste avuçları yokluğun hasreti ile dolmakta. Gözlerim, artık hangi zamanda ve kaçıncı sokakta olduklarını hesaplayamamaktalar. Hesaplamak da istemez; çünkü hesaplanan her dakika ihtiyar zamanın kucağına ve yokluğun sokaklarına bırakır. Hesapsız başlandığı gibi hesapsız devam etsin isterim
Ah geceler, Mabedin hasretini emzirdiği, büyütüğü; kuş tüyünden ve kuş sütünden. Ey Mabedim, Uykusuz gecelerim sensin. Bütün şarkılarım, şiirlerim, ninnilerim sensin. Yastığımla aramıza giren sensin. Sen gideli başım yastığımdan, ruhum bedenimden sürgün gibi ayrı yaşarlar. Ey Mabedim! hasretin, aklımı öldüren kayıp katil. Bir ölüyüm artık ben...
Ey Mabet, hasretin geldi; ıssız kaldı şehrim, Yetim kaldı gözlerim, boşta kaldı bakışlarım...
Hasretin geldi; tebessümlerimin çizgileri silindi yüzümde, rüzgârlar savurdu saçlarımı, öşür oldu kirpiklerim.
Hasretin geldi; seller aktı gözlerimde, nisan yağmurları yağmaz oldu, mavililer gökyüzüne küstü. Kalbim hayatta dönmez oldu ve;
“Hasretin;
Öldürmeyen
Katil…”