Yürekten akanlar; elmacık kemiklerinde gezinirken ve tarifsiz güzellikteki burnunun yanından süzülüp geçerken, dudaklara vardığında onlarla güzelleşen gül yağına döner bütün elemler. Kederlerin en zifirisi ile düşerken damlalar; o kalbin, Siverek’in göklerinden gelen bir ay aydınlığının tam on dördü gibi.
Bir çıkmaz karanlığa hapis edilebilir mi ayın on dördü, Ey gökyüzümün kalbi! Sen yoksan aydınlığım da yok elbet.
Ey Dilber, hiç olmadığı kadar karanlık ve hiç olmadığı kadar tutsak bir gecede açıldı kapılar. Acılan bu kapılar yine de karanlığın kucağında bıraktı bizi. Hangi yana koşsak da karanlık duvarlara çarpar adımlarımız.
Nöbetçi gibidir bize dönen bütün gözler. Tutsaktır varlığımız başka gözlere. Suçsuzuz, ama yine de bize dönen her bakışa karşı suçlu kaçışı. Bir kalabalığın kentinde, yapayalnız ve kimsesiziz. Yağmurlar, çölleri kuraklıktan kurtaran ve cennetlere çeviren en güzel gelişlerken bizim için ise zamansız ve taşlara düşendir.
Tatiller, bayramlar ve pazarlar kavuşma zamanıyken bizde ayrılıktır. Limanlarda bekleyişsiz, akşamlarda hasret ve yalnızlık. Güneş, daha seher vaktinde dağın arkasında kaybolur.
Ancak Deruni için aynı değildir. Tutsaklar burada en derin aydınlıkta hürdür. Uyanık gecelerin ötesindeyiz. Burada adımların duvarlara çarpan değil, ırmakların dibinden gelen bir musikidir. Ey dünyamın çevresinde döndüğü asıl aydınlığım. Uyanık gecenin ötesindedir gecelerimiz.
Nazarım dudakların üzerinde duraklıyorsa bir an, kalbin kalbe nazarındandır. Dudakların, kırmızılara renk veren kırmızı. Dudakların kıpkırmızı, yüreğin ta kendisi. Dudakların diyorum, orda yüreğin ruhundan gözlerime acılan bir aydınlık var.
Burada güneş dağların arkasından kaybolmaz. Parmağından akan bir damla kan, yüreğimin avuçlarını doldurandır. Ve suya hasret avuçlardan kana kana içtiğim kevserimdir bir damlan. Şu çölleşmiş yüreğimde suyun ta kendisisin.
Ey Derunideki Dilber! Senin varlığınla öyle bir hale girdim ki artık her şey bana sen demektir.
Ey dilber! Bundan sonra nasıl eskisi gibi konuşur, eskisi gibi güler ve ağlarım? Nasıl aynı bakış olur artık aynı olmayan bakış, benim gözlerimin içinden sen geçmişken? Nasıl eskisi gibi görünür görünenler gözüme hiçbir vasıf artık eski vasıflarının hiçbirine benzemiyorken?
Gönlüm Senin adından başka bir sözcük telaffuz edemiyorken çiçekten, baldan, bahardan, ab-ı hayattan nasıl söz açarım? Çiçek diyorsam, sen demek istiyorumdur. Bal da sen demektir. Ab-ı hayat, Sensin sen Deruni’de. Nasıl olur da Sen olmayan bir ismi ağzıma alırım?
Uyandığım her şey bana sen diyorken ve dahi aldığım her nefes, gördüğüm her şey bana senin suretinden geliyorken nasıl olur da gözlerim senden başka bir surete değer?
Suret, görünenlerin bütünü aynı olabilir ancak suretin içindekiler aynı değildir. Deruni bunun için şöyle der: “ Nasıl herkese duyurayım da sesimi bu gördüğünüz suret ben değilim, ben bu sesin ta kendisiyimdir.” Sesi bilmeyen başkasına duyurmak ister. Fakat bu ses başkasına duyurulduğu an biter. Ey dilber bırak sesim sesinde, sesin sinemde kalsın. Ey dilber! Biz uyanık gecelerin ötesindeyiz.