Bir de kaybolmak isteği var Çocuk...
Kendini bulamayan bir yığın kalabalıktan uzak durmak var...
Tüm sevgisizlerden, tüm kaba görüşlülerden kaçarak. Şiirlerin içinde bulup her şeyi , ya da gözlerin içinde. Mağaranda ya da masum bir çocuğun yüreğinde... Geçip tüm riyakar kelimelerden. Tek bir bakışta kaybolmak...
Fakat kaybolmak için yeryüzünde bir mekan yok çocuk...
Tanırım seni Çocuk; Dilinde şarkılar, kaleminde şiirler, adımlarında nezaket ve gönülde kutsalın tüm saklanmışlığı...
"O da buralardan değil..." derler.
Bilirim memleketini çocuk; Uzaklardan derinlerde bir yer… Senin gönlün, kelimelere yoldaş olmuş Çocuk.
Buralarda yok eşi büyümüşlüğünün...
Ey çocuk, zamanın değil bu yüzyıl. Bir de fikirlerin var Çocuk. Bir nefestir fikirlerin senin.
İyileştirmek diye bir şey icat edilmiş. Ama anladım ki, dünyaya talip olanlar için yok öyle bir şey.
Bu hastaya fikirlerin ve yüreğin iyi geliyor çocuk... Şifa oluyor tüm yaralara.
Kimsin çocuk?
Uzaklardan bir bakışın yakıyor içimin tüm ışıklarını.
Sensiz gökyüzüm karanlık...
Adımlarım hedefsiz...
Kim misin?
Aklıma düştüğün an; kendime yürüdüğümsün. Aklıma geldikçe; o an hissediyorum en güzeli...
Aklımdan çıktığın an da yoktur. Aklımın ta kendisisin.
Bir bakışınla, gökyüzümü anlamlı bir tebessüm sarıyor.
O an, çocuklar oynar şehrimin sokaklarında. Güvercinler uçar her köşe başında.
Sevince boyanıyor bütün sesler. İnsan, sevdiğinin sevdiğini severmiş Çocuk...
Sevgili Çocuk, dilinden akan söz, bulutlardan çöllere düşen bir yağmur damlası kadar güzel...
Kıymetine gelelim;
Kıymetin bilinmez, akarak uçup kayboluyor, gözler önünde...
Paralarla durdurulmak istense de kaybolmayı bilmeyenin elinden var olan yoksun. Bilinmez.
Ey çocuk, kaybolmayı bilmeyenler için; yaşanan her şey saman alevi kadar gerçekçi!
Yaşanan duygular o denli tez canlı ki; sanki ateş almaya gelmiş saniyeler...
Kalp vuruşların her bir vuruşu vururken gözlerin sahillerine; bir şeyleri alıp götürüyor vakitlerden. Bir sabah bir akşam ve bir gece... Dayanılmaz ve önünde durulmaz bir döngü...
Elbette hiç bir vuruş ayrılmak istemez yuvasının sıcaklığında.
Hangi kalp kurumaya razı olurdu ki?
Belki de sonbahar, yeşilliğinden sıkılmış dünyanın. kuru ve sararmış bir iç çekişiydi. Kararında kalmıyordu hiç bir şey ve sanki hayat insanin kalbinden yapılmıştı...
Öyle hassas öyle kırılgan ve öyle eksik... İnsansa sanki dişinden tırnağına küskündü
susuyordu of çekiyordu ve dalıyordu gözleri...
Ama her şeye rağmen sabahı müjdeleyen sen varsın Çocuk.
Her şeye rağmen bir şey vardı yaşama sevinç katan: Çocuk ...
Aşka layıksan ve aşka hazırsan
Ve aşkta bulmaksa niyetin...
Al bu Çocukla kaybol.
Gidin
Kaybolup
Bulunun